Dün yazımın sonunda “nihayet
Datça’nın oksijenine alıştığımı ve kardeşlerimle Kara İncir plajına gideceğimi
yazmıştım.
Olmadı. ‘Evdeki hesap çarşıya
uymadı’ hava çok sıcak olduğu için ‘orası sıcaktır’ diye düşünüp esintisi olan
gurup evlerinden birinin plajına gittik. Kısmet olursa Kara İncir plajına sonra
gideceğiz.
Kara incir plajı Datça merkezine
20 km.imiş. Datça’nın belli başlı onbeş onaltı plajından biriymiş orası.
O plajlardan gitme fırsatım
olanları anlatıp size oraları gezip görmüş bir kişinin keyfini yaşatmaya
çalışacağım.
Belki de ‘ömründe hiç baklavayı
yemeyen birinin gidip görmesem de görmüş gibi anlatıp sizin de buraya gelmeye
heveslendirebilirim."
Neyse; şimdilik evden çakılıp
kalınca bu yazımda okuyup öğrendiğim Datça’nın tarihinde önemli yeri olan
Knidos’la ilgili kurduğum hayalin keyfini paylaşmayı düşündüm.
Çünkü önceki yazımda da yazdığım
gibi ülkemiz çok güzel doğal güzelliklerinin yanında sahip olduğu çok değerli
kültürel mirasıyla ‘hayali bile cihana değer’ bir hoşluğa sahip.
Aslında bu güzellikler bir
Kızılderilinin söylediği gibi bize geçmişimizden geleceğimize emaneten verilmiş
değerlerdir. Yani bunlar geleceğimizin emanetleridir.
Lafa geldi mi? “Emanete ihanet
edilmez” falan diye ‘cart curt ederiz’ ama hepimizin gözümüzle gördüğümüz gibi
bu emanetleri adeta tüketip yok etme yarışında gibiyiz.
Son zamanda Hesler için yükselen
mücadele ve milli parklara tarihi değerlere sahiplenme konusunda yükselen ilgi
çok zayıf da olsa gelecek için biraz umut veriyor.
Bence bu umudun artmasının
önemli bir yolu da tatil yerlerinin tarihi ve kültürel değerlerinin öne
çıkarılıp tanıtılması. Bu konuda yerel yönetimlere, yerel meclislere çok önemli
görevler düşüyor.
Benim burada yaptığım da yurttaş
sorumluluğuyla Datça’da kalacağımız sınırlı zamanda hem kendimi hem de bu
yazdıklarımı okuyan ve Datça’ya ilgi gösterenlere Datça’yı daha ilginç ve
gezilebilecek hale getirmek.
Örneğin Datça’ya gelip de Knidos
harabelerini ziyaret etmemek olmaz. Reşadiye’ye uğramamak olmaz. Öyle olunca
oralar hakkında önceden bilgi sahibi olmak gerekli oluyor.
Bugün Datça’nın tarihteki
Knidos’la ilgisini keyifli hale getirmeye çabalayacağım.
Çünkü ‘Datça’yı ziyaret ettin
veya orada tatil yaptın mı?’ Knidos’un tarihini bilmek gerekir. Bence ancak
öyle tatilin keyfi çıkar.
İlk yazımda yazdığım gibi tatil
demek ‘balık-rakı ve denizde yüzmek’ veya ‘yatıp anlanmak değildir.’
Uygar insana yakışan tatil bir
yandan dinlenirken diğer yandan iş yoğunluğu içinde öğrenmeye fırsat bulamadığı
sanat ve kültürle ilgilenmek; kitap okumak; böylece bilgi dağarcığını artırıp
hayatı anlayarak yaşamak demektir.
Çünkü öteki gibi yiyip, içip
yatıp yuvarlanma; sadece anı yaşama daha çok hayvanlara özgüdür.
Örneğin Datça’da tatil yaparken
yolun Knidos’a düştü mü? Oradan Reşdiye’ye uzanmak gerekir. Orada da
Lidyalıların Knidos’a saldırısını bilerek etrafınıza bakmak gerekir.
O zaman biraz da hayal gücünüz
varsa Knidosluların kadın erkek, çoluk çocuk Lidya saldırısından kurtulmak için
Reşadiye’yi kazarak araya girecek denizle korunmaya çalışmalarını anlamaya
çalışırken hayal gücünüzle insanların ‘hangi azim ve irade ile’ veya ‘hangi
korkularla yarım adayı koparıp ada haline getirmeye çalıştıklarını’ bunun için
‘hangi aletleri kullandıklarını?’ ya da ‘kullanabileceklerini’ gözünüzün önüne
getirmeye çalışmak gerekir.
Böylece alın size kurgu
filmlerde konu olan tarih öncesinde bir halkın verdiği zorlu bir ölüm kalım
savaşı; yani çok zorlu bir yaşamla hayatta kalmaya çalışan insan manzaraları.
Öyle ya! O zamanlar şimdiki gibi
yol kazma makineleri yok. Makine yok. Yani elektrik veya yakıt marifetiyle
çalışan hiçbir alet yok. Öyle bugünün kazma küreği gibi kazma aletleri de yok
ve insanlar kazarak yarım adayı anakaradan koparıp düşman saldırısından
kurtulmaya çalışıyor; ancak kaya zemine ulaşınca çabalarının nafile olduğunu
anlayıp yaşamın gerçeğine kendilerini teslim ediyorlar.
Kimbilir o sıra yaşanan
hayal kırıklıkları o insan yaşamlarını nasıl etkiledi? Bunu hayal gücünüzle
anlamaya çalışın.
Ama tabi bundan önce Knidos’a
gelen bir habercinin ‘artık neyle? Nasıl geldiyse’ soluk soluğa gelip
‘Lidyalıların Knidos’a saldıracak’ haberini verişini göz önüne getirmek lazım.
O haber ‘kime? Nasıl
verildiyse?’ ondaki telaşı ve o telaşla kentin ileri gelenlerinin yaptığı
toplantıyı; o toplantıda yapılan tartışmaları düşleyin.
Kimbilir neler konuşuldu?
‘görüşülen yerde varsa’ Masalar nasıl yumruklandı? Yöneticilerin ve
yöneticilere muhalif olanların gırtlak gırtlağa tartışmasını ve sonunda yarım
adayı Reşadiye’nin olduğu yerden kazıp anakaradan kopartılması kararının alınıp halkın bu iş
için seferber edilmesini ve o sıradaki telaşı göz önüne getirin.
Yani Reşadiye’de ‘mutlaka bir
kahve falan vardır’ çekilin bir kenara bilgisayar oyunu gibi bunu aklınızda
oynayın. Yani o insanları beyninizde orayı kazarken canlandırın.
O sıra güçlü bir erkeğin yeri
‘elinde hangi alet varsa artık’ kazmaya çalışırken halini; o sırada güzel
alımlı bir Knidoslu kadın veya Knidoslu bir dilberin o erkeğe su içirmeye veya
alnının terini silmeye veya gayreti nedeniyle onun yanağına veya dudağına
öpücük kondurarak ‘sana güveniyorum. Siz başaracaksınız bunu’ diye moral
vermeye çalıştığını hayal edin veya Knidoslu bir devlet yetkilisinin elinde
kırbaç toprağı kazanlardan kaytaran birini cezalandırışını düşleyin.
Çünkü öyle ya! Bunlara benzer
şeyler o sıra hep yaşandı.
Aklınızdan bunları geçirirken
orada o sıra gördüğünüz bir köylünün atalarının Knidoslulara kadar uzandığını
düşünüp; hayalinizi o yöne çevirin.
Datça’da tatil yaparken eğer
okuyorsanız bu satırları veya benim gibi Datça’nın tarihini merak edip
öğrendiyseniz birazcık da kendinizi dinleyip hayal kurma yanlısıysanız eğer Knidosluların
Lidya saldırısından kurtulmak için Reşadiye’den yarım adayı anakaradan koparmak
istediği bilgisi bile sizin yukarıda yazdığım gibi tatilinizin sinemaskop
sinema keyfinde geçirmenize yeter.
Ya da Knidos’un kıyı boyu ile
önündeki adada kurulduğunu ve ada ile kara arasındaki deniz doldurularak, iki
ayrı liman elde edildiğini öğrenirseniz; şu anda orada gördüğünüz kuzeydeki
küçük limanın askeri amaçla; güneydeki liman ise ticaret amaçlı kullanıldığını
öğrenirseniz ‘alın size bir başka sinemaskop film.
Oturun kuzeydeki küçük limanda
bir kaya üstüne veya güneydeki limanda halen kalıntısı bulunan mendireke
bakarak o yıllara gidip; girip çıkan ticaret amaçlı o dönemin yelkenlilerini
veya kuzey limanına Trakya’dan inip Yunanistan üzerinden Knidos’a saldıran
Dor’lara ait demir atmış savaş yelkenlilerini kafanızda canlandırabilirsiniz.
O sıra aklınıza Büyük
İskender’in seferini getirin. 25 yaşında ordularının başında dünyayı fethe
çıkmış büyük komutanı hayal edin.
Belki karşıdan görkemli atıyla
binip geldiği yelkenliyle buradan çıkmıştı karaya onu hayal edin. Peşinden
gelen askerleri ve onların peşine yeni yurtlar edinmek hayaliyle takılıp gelen
binlerce, on binlerce insanı; yani batının Anadolu’ya büyük göçünü düşünün.
Arkası bitmez insan
kalabalıklarının oralardan başlayıp Anadolu’yu yurt tutunmasını; Anadolu’da
yaşayan Kibele’nin çocuklarının batının tanrısı Zeus’un çocukları Afroditle,
Artemisle tanıştığı süreci aklınıza getirin.
Batıya Turva’da yenilen ama
teslim olmayan Anadolunun Büyük İskender’in işgline teslim oluşunu; o sıra olan
verilen mücadeleleri Knidosluların yıllarca süregelen işgallere direnirken en
sonunda Büyük İskender’in ordularına yenilişini hayal edin.
Tatile mutlaka arabanızla
gelmişsinizdir. Ya da benim gibi tanıdığınız Datça’lı tanıdığınız birinin
yanında kalıyorsunuzdur.
Üşenmeyin; binin arabanıza veya
tanıdığın arabasına yarım adanın ucuna kadar gidip dolaşıp gelin. Tabi önceden
Datça’nın tarihiyle bilgiler edinerek.
Sonra Datça’nın neresinde tatil
yapıyorsanız orada denizi seyrederken aklınızdan geçirin bu yazdıklarımı;
eminim tatil sonunda dönerken geldiğiniz yere kendinizi daha huzurlu ve mutlu
ve dinlenmiş olarak hissedeceksiniz ve dönüp geldiğiniz yerde tatil anılarınızı
anlatırken edindiğiniz bilgilerle daha bir gururlu anlatacaksınız tatil
anılarınızı anlattığınız kimseye.
Akdeniz’le Ege Deniz’in adeta
öpüştüğü şahane manzaralı bu yarım adanın bir ucunda Knidos harabelerinin
görkemi içinde kaybolurken kendinizi zamanlar öncesi bir yolculuğa çıkarmanın
keyfini bu şekilde yaşayabilirsiniz.
Yani diyeceğim; eğer yaşadığınız
anın keyfini çıkararak yaşamın zorlu yolculuğunda yaşadığınız yorgunluğu bir
şekilde böyle giderebilirsiniz.
Yani dostlarım; yaşadığınız
hayatı bilerek yaşamanın keyfi ancak bilgi dağarcığınızı sürekli doldurmakla
olanaklı.
Mutlulukta dünyada ön sıralarda olmanın keyfin içinde bütün toplumlar
bunu eğitime, bilime, bilgilenmeye ve bu süreçte kültüre, sanata ve tabi
edebiyata gereken önemi vererek gerçekleştiriyor.
Bir başka Datça sohbetiyle
yaşamın farklı güzelliklerinin keyfi içinde buluşma dileğiyle bugünlük bu
kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder