13 Eylül 2016 Salı

DATÇA'NIN TARİHİNE YOLCULUK


Dün yazımın sonunda “nihayet Datça’nın oksijenine alıştığımı ve kardeşlerimle Kara İncir plajına gideceğimi yazmıştım.

Olmadı. ‘Evdeki hesap çarşıya uymadı’ hava çok sıcak olduğu için ‘orası sıcaktır’ diye düşünüp esintisi olan gurup evlerinden birinin plajına gittik. Kısmet olursa Kara İncir plajına sonra gideceğiz.

Kara incir plajı Datça merkezine 20 km.imiş. Datça’nın belli başlı onbeş onaltı plajından biriymiş orası.

O plajlardan gitme fırsatım olanları anlatıp size oraları gezip görmüş bir kişinin keyfini yaşatmaya çalışacağım.

Belki de ‘ömründe hiç baklavayı yemeyen birinin gidip görmesem de görmüş gibi anlatıp sizin de buraya gelmeye heveslendirebilirim."

Neyse; şimdilik evden çakılıp kalınca bu yazımda okuyup öğrendiğim Datça’nın tarihinde önemli yeri olan Knidos’la ilgili kurduğum hayalin keyfini paylaşmayı düşündüm.

Çünkü önceki yazımda da yazdığım gibi ülkemiz çok güzel doğal güzelliklerinin yanında sahip olduğu çok değerli kültürel mirasıyla ‘hayali bile cihana değer’ bir hoşluğa sahip.

Aslında bu güzellikler bir Kızılderilinin söylediği gibi bize geçmişimizden geleceğimize emaneten verilmiş değerlerdir. Yani bunlar geleceğimizin emanetleridir.

Lafa geldi mi? “Emanete ihanet edilmez” falan diye ‘cart curt ederiz’ ama hepimizin gözümüzle gördüğümüz gibi bu emanetleri adeta tüketip yok etme yarışında gibiyiz.

Son zamanda Hesler için yükselen mücadele ve milli parklara tarihi değerlere sahiplenme konusunda yükselen ilgi çok zayıf da olsa gelecek için biraz umut veriyor.

Bence bu umudun artmasının önemli bir yolu da tatil yerlerinin tarihi ve kültürel değerlerinin öne çıkarılıp tanıtılması. Bu konuda yerel yönetimlere, yerel meclislere çok önemli görevler düşüyor.

Benim burada yaptığım da yurttaş sorumluluğuyla Datça’da kalacağımız sınırlı zamanda hem kendimi hem de bu yazdıklarımı okuyan ve Datça’ya ilgi gösterenlere Datça’yı daha ilginç ve gezilebilecek hale getirmek.

Örneğin Datça’ya gelip de Knidos harabelerini ziyaret etmemek olmaz. Reşadiye’ye uğramamak olmaz. Öyle olunca oralar hakkında önceden bilgi sahibi olmak gerekli oluyor.

Bugün Datça’nın tarihteki Knidos’la ilgisini keyifli hale getirmeye çabalayacağım.

Çünkü ‘Datça’yı ziyaret ettin veya orada tatil yaptın mı?’ Knidos’un tarihini bilmek gerekir. Bence ancak öyle tatilin keyfi çıkar.

İlk yazımda yazdığım gibi tatil demek ‘balık-rakı ve denizde yüzmek’ veya ‘yatıp anlanmak değildir.’

Uygar insana yakışan tatil bir yandan dinlenirken diğer yandan iş yoğunluğu içinde öğrenmeye fırsat bulamadığı sanat ve kültürle ilgilenmek; kitap okumak; böylece bilgi dağarcığını artırıp hayatı anlayarak yaşamak demektir.

Çünkü öteki gibi yiyip, içip yatıp yuvarlanma; sadece anı yaşama daha çok hayvanlara özgüdür.

Örneğin Datça’da tatil yaparken yolun Knidos’a düştü mü? Oradan Reşdiye’ye uzanmak gerekir. Orada da Lidyalıların Knidos’a saldırısını bilerek etrafınıza bakmak gerekir.

O zaman biraz da hayal gücünüz varsa Knidosluların kadın erkek, çoluk çocuk Lidya saldırısından kurtulmak için Reşadiye’yi kazarak araya girecek denizle korunmaya çalışmalarını anlamaya çalışırken hayal gücünüzle insanların ‘hangi azim ve irade ile’ veya ‘hangi korkularla yarım adayı koparıp ada haline getirmeye çalıştıklarını’ bunun için ‘hangi aletleri kullandıklarını?’ ya da ‘kullanabileceklerini’ gözünüzün önüne getirmeye çalışmak gerekir.

Böylece alın size kurgu filmlerde konu olan tarih öncesinde bir halkın verdiği zorlu bir ölüm kalım savaşı; yani çok zorlu bir yaşamla hayatta kalmaya çalışan insan manzaraları.

Öyle ya! O zamanlar şimdiki gibi yol kazma makineleri yok. Makine yok. Yani elektrik veya yakıt marifetiyle çalışan hiçbir alet yok. Öyle bugünün kazma küreği gibi kazma aletleri de yok ve insanlar kazarak yarım adayı anakaradan koparıp düşman saldırısından kurtulmaya çalışıyor; ancak kaya zemine ulaşınca çabalarının nafile olduğunu anlayıp yaşamın gerçeğine kendilerini teslim ediyorlar. 

Kimbilir o sıra yaşanan hayal kırıklıkları o insan yaşamlarını nasıl etkiledi? Bunu hayal gücünüzle anlamaya çalışın.

Ama tabi bundan önce Knidos’a gelen bir habercinin ‘artık neyle? Nasıl geldiyse’ soluk soluğa gelip ‘Lidyalıların Knidos’a saldıracak’ haberini verişini göz önüne getirmek lazım.

O haber ‘kime? Nasıl verildiyse?’ ondaki telaşı ve o telaşla kentin ileri gelenlerinin yaptığı toplantıyı; o toplantıda yapılan tartışmaları düşleyin.

Kimbilir neler konuşuldu? ‘görüşülen yerde varsa’ Masalar nasıl yumruklandı? Yöneticilerin ve yöneticilere muhalif olanların gırtlak gırtlağa tartışmasını ve sonunda yarım adayı Reşadiye’nin olduğu yerden kazıp anakaradan  kopartılması kararının alınıp halkın bu iş için seferber edilmesini ve o sıradaki telaşı göz önüne getirin.

Yani Reşadiye’de ‘mutlaka bir kahve falan vardır’ çekilin bir kenara bilgisayar oyunu gibi bunu aklınızda oynayın. Yani o insanları beyninizde orayı kazarken canlandırın.

O sıra güçlü bir erkeğin yeri ‘elinde hangi alet varsa artık’ kazmaya çalışırken halini; o sırada güzel alımlı bir Knidoslu kadın veya Knidoslu bir dilberin o erkeğe su içirmeye veya alnının terini silmeye veya gayreti nedeniyle onun yanağına veya dudağına öpücük kondurarak ‘sana güveniyorum. Siz başaracaksınız bunu’ diye moral vermeye çalıştığını hayal edin veya Knidoslu bir devlet yetkilisinin elinde kırbaç toprağı kazanlardan kaytaran birini cezalandırışını düşleyin.

Çünkü öyle ya! Bunlara benzer şeyler o sıra hep yaşandı.

Aklınızdan bunları geçirirken orada o sıra gördüğünüz bir köylünün atalarının Knidoslulara kadar uzandığını düşünüp; hayalinizi o yöne çevirin.

Datça’da tatil yaparken eğer okuyorsanız bu satırları veya benim gibi Datça’nın tarihini merak edip öğrendiyseniz birazcık da kendinizi dinleyip hayal kurma yanlısıysanız eğer Knidosluların Lidya saldırısından kurtulmak için Reşadiye’den yarım adayı anakaradan koparmak istediği bilgisi bile sizin yukarıda yazdığım gibi tatilinizin sinemaskop sinema keyfinde geçirmenize yeter.

Ya da Knidos’un kıyı boyu ile önündeki adada kurulduğunu ve ada ile kara arasındaki deniz doldurularak, iki ayrı liman elde edildiğini öğrenirseniz; şu anda orada gördüğünüz kuzeydeki küçük limanın askeri amaçla; güneydeki liman ise ticaret amaçlı kullanıldığını öğrenirseniz ‘alın size bir başka sinemaskop film.

Oturun kuzeydeki küçük limanda bir kaya üstüne veya güneydeki limanda halen kalıntısı bulunan mendireke bakarak o yıllara gidip; girip çıkan ticaret amaçlı o dönemin yelkenlilerini veya kuzey limanına Trakya’dan inip Yunanistan üzerinden Knidos’a saldıran Dor’lara ait demir atmış savaş yelkenlilerini kafanızda canlandırabilirsiniz.

O sıra aklınıza Büyük İskender’in seferini getirin. 25 yaşında ordularının başında dünyayı fethe çıkmış büyük komutanı hayal edin.

Belki karşıdan görkemli atıyla binip geldiği yelkenliyle buradan çıkmıştı karaya onu hayal edin. Peşinden gelen askerleri ve onların peşine yeni yurtlar edinmek hayaliyle takılıp gelen binlerce, on binlerce insanı; yani batının Anadolu’ya büyük göçünü düşünün.

Arkası bitmez insan kalabalıklarının oralardan başlayıp Anadolu’yu yurt tutunmasını; Anadolu’da yaşayan Kibele’nin çocuklarının batının tanrısı Zeus’un çocukları Afroditle, Artemisle tanıştığı süreci aklınıza getirin.

Batıya Turva’da yenilen ama teslim olmayan Anadolunun Büyük İskender’in işgline teslim oluşunu; o sıra olan verilen mücadeleleri Knidosluların yıllarca süregelen işgallere direnirken en sonunda Büyük İskender’in ordularına yenilişini hayal edin.

Tatile mutlaka arabanızla gelmişsinizdir. Ya da benim gibi tanıdığınız Datça’lı tanıdığınız birinin yanında kalıyorsunuzdur.

Üşenmeyin; binin arabanıza veya tanıdığın arabasına yarım adanın ucuna kadar gidip dolaşıp gelin. Tabi önceden Datça’nın tarihiyle bilgiler edinerek. 

Sonra Datça’nın neresinde tatil yapıyorsanız orada denizi seyrederken aklınızdan geçirin bu yazdıklarımı; eminim tatil sonunda dönerken geldiğiniz yere kendinizi daha huzurlu ve mutlu ve dinlenmiş olarak hissedeceksiniz ve dönüp geldiğiniz yerde tatil anılarınızı anlatırken edindiğiniz bilgilerle daha bir gururlu anlatacaksınız tatil anılarınızı anlattığınız kimseye.

Akdeniz’le Ege Deniz’in adeta öpüştüğü şahane manzaralı bu yarım adanın bir ucunda Knidos harabelerinin görkemi içinde kaybolurken kendinizi zamanlar öncesi bir yolculuğa çıkarmanın keyfini bu şekilde yaşayabilirsiniz.

Yani diyeceğim; eğer yaşadığınız anın keyfini çıkararak yaşamın zorlu yolculuğunda yaşadığınız yorgunluğu bir şekilde böyle giderebilirsiniz.

Yani dostlarım; yaşadığınız hayatı bilerek yaşamanın keyfi ancak bilgi dağarcığınızı sürekli doldurmakla olanaklı. 

Mutlulukta dünyada ön sıralarda olmanın keyfin içinde bütün toplumlar bunu eğitime, bilime, bilgilenmeye ve bu süreçte kültüre, sanata ve tabi edebiyata gereken önemi vererek gerçekleştiriyor.

Bir başka Datça sohbetiyle yaşamın farklı güzelliklerinin keyfi içinde buluşma dileğiyle bugünlük bu kadar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder