İlçemden tarafa giden araçların
geçtiği ilk bekleme yerine geldim.
Burada ‘Bekleme’ denen yer orta
şeritte ağaçların olduğu bir yer. Hava sıcak; ama araçların rüzgarı, ağaçların
gölgesi ve yolun oluşturduğu koridor olduğundan
serin. Orada gölgelikte bankete oturup araç beklemeye başladım.
Aynı güzergaha gidecek başka
yolcular da geliyor; gidecekleri yöne giden araçlara binip gidiyor. Ben de
gelecek ilk aracı kaçırmamak için gözlüyorum. Bir yandan da oraya gelen kah
selam verip; kah selamsız yanımda dikilen insanları gözlüyorum.
Çoğu araçlara binip gitti. Ben
yalnız kalmıştım. Karşıda, yukarıdan gelen dolmuştan inen bir kadın benim
olduğum yere doğru geldi.
Kılığından yukarı köylerden
olduğu anlaşılıyor. Başına dağ köylerinin başına doladığı, yörede “ak dastar”
diye nitelenen kenarı işlemeli bir örtü, çiçekli “entarisi” ve siyah eteği;
belinde de sarı bir kuşak; ayağında siyah çorap ve erkeklerin giydiği cinsten
sarı ayakkabı, elinde de işlemeli bir torbası vardı. Soluk soluğa gelip
yanımdaki bankete oturdu. Beyaz yüzü, hafif çakır gözleriyle samimi bir
görünüşü vardı.
Biraz soluklandıktan sonra
“bizim oğlan benim okumam yazmam yok, Garaköy arabaları gelese bene deve” dedi.
Ben yolu gözlerken “olur” gibilerden başımı salladım.
O hala soluyordu. Kıyafeti bu
sıcağa hiç uygun değildi. Sanırım yüksekten serin yerden; buradaki sıcağı
düşünmeden veya belki şehre uygun tek kıyafeti bu olduğu için öyle giyip
gelmişti.
Terini sildi; bana bakarak
“aboo! Bek ıscak. Bizim orla esip duru” dedi. Sonra güldü; bana “sen
nerdensin?” dedi. İlçemin adını söyledim. “Eee orlada serin olur” dedi, devam
etti. “Üniversite hastanesinde gız torunum yatıyo. Onu bakmıya geldim, ordan
geliyon” dedi.
Gülümsedim. “Okuma yazma
bilmeden gelip iyi bulmuşsun oraları. Hiç yanında gelecek veya seni getirecek
biri yok muydu?” dedi. Gözlerini kıstı 'şöyle bir baktı' sonra “şindi yaramı deşdin işde. Olmaz olsun
decen, olmecek. Hemi var hemi de yok” dedi. Ve anlatmaya başladı. Bir oğlu
varmış. Oğlunun da bir kız, bir oğlan iki çocuğu varmış. Oğlan askerde şehit
olmuş “geçen yıl defnetmişler” Kız da daha küçükmüş. Gelinle arası iyi
değilmiş. Oğlan şehit olduktan sonra gelini ‘temelli dellenmiş' kızına kimseye
karıştırmıyormuş. Oğlu, karısı ‘dellenince’ ne yapsın? “ölü de, deli de
sahabının” demiş; çaresiz şehit olan oğlunun acısını içine gömmüş ‘dellenen' Karısını güdüyomuş. Ondan o da geline bir şey söyleyemiyormuş.
“Hem” dedi “hangi gelin
gaynanayı sevmiş ki? Benim oğlanın deli beni sevicek?” diye ekledi ve anlatmaya
devam etti.
Gelini onun torununun yanına
gelmesini hiç istememiş; ama o dinlememiş, atlamış arabaya gelmiş. Gelin onu
görünce şaşırmış; ama ‘her halde elden eksiklendiği için’ bir şey dememiş.
Bu torununu ziyaret etmiş. Pazarda
sattığı yağ, yoğurt parasından artırdığı biraz parayı da oğluna 'belkim
ilazım olur deyi' vermiş. 'Şindi rab
rahat' köyüne dönecekmiş.
Bu sırada bana “aman bizim
oğlan! Bizim köye tek arıba gide. İyi bak da gaçırmeyen” dedi.
Ben bir yandan yolu gözlerken
bir yandan kadına “torun nerede askerdi?” dedim.
Gözleri hüzünlendi. “Hakkari’de
orda sınır garagolundayımış” dedi. Bir gece baskın olmuş; torunuyla birlikte
dört arkadaşı daha şehit olmuş. İzne gelince ‘yavuklamışla’ Teskeresi de
yakınmış. Dönünce ‘düğün dutacaklarımış.’
“Nezman bitcek bu çatışmıla?
bilmeyon. Ateş düşdü yeri yaka. Gelip
‘oğlunuz şehid oldu’ deyola, tören yapıyola; sona bir bayrak verip gidiyola. ‘O çocuk neyle? Nasıl yetişti?’
soran yok. ‘Ananın, bubanın ne hevesi varıdı?’ bilen yok. Hep bizim çocukla
ölüyo. Bilmeyon nolcek?” dedi.
Anlatmaya devam etmesi için “Kim
vurmuş?” dedim. “Kim olucek? PKK vurmuş.
Hep öyle demeyola mı?’ Onla vuruyomuş çocuklamızı. Onca ocak söndü. Bu iş bi
bitse iyi olucek. Bizim köyden tam üç şehit var. Seferberlikde de oguda
varımış. Valla 'böyle nolcek?' bilmeyon” dedi.
Belli ki kafasında sorup da
çözemediği bir sorundu bu ve kavganın bitmesini istiyordu. Bir şeyler
söyleyecektim; ters anlar diye vazgeçtim.
Lafı değiştirmek için “sen
gaynananı severmiydin?” dedim. Gülümsedi. “Kim sevmiş gaynanayı da ben sevecen.
Ben de gaynanama az çemkirmedim. Emme o da bene az çektirmedi. Netcen böyle
gelmiş böyle gidiyo” dedi. “Niye?” dedim. “Gülüm balım olunsa daha iyi olmaz
mı?” diye devam ettim. “Olma mı? Tabi olur. Emme gaynana oğlunu, gelin gocasına
kıskanır, oğlanı paylışımazla. Gaynana bi yana çeke, gelin öte yana çeke. Öyle
didişir giderle. Tabi olan oğlana olur. Gıblesini gaybetmiş beynamaz gibi ne
yanna döncene şaşırır garip. Emme böyle gelmiş böyle gider. Hep alışmışız bu
hengameye” dedi. Sonra “senin de derdin var herhal bu işlerle”dedi.
Gülümsedim “belli mi oluyor?”
dedim.
Bir şey söyleyecekti, bu sırada
“Garaköy” arabası gelmişti. “Bizim kız araban geldi” dedim. O da “sağol bizim
oğlan gal sağılcakla” deyip dolmuşuna binip gitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder