27 Aralık 2016 Salı

BEKLEMEDEKİ KADIN




İlçemden tarafa giden araçların geçtiği ilk bekleme yerine geldim.

Burada ‘Bekleme’ denen yer orta şeritte ağaçların olduğu bir yer. Hava sıcak; ama araçların rüzgarı, ağaçların gölgesi ve yolun oluşturduğu koridor olduğundan  serin. Orada gölgelikte bankete oturup araç beklemeye başladım.

Aynı güzergaha gidecek başka yolcular da geliyor; gidecekleri yöne giden araçlara binip gidiyor. Ben de gelecek ilk aracı kaçırmamak için gözlüyorum. Bir yandan da oraya gelen kah selam verip; kah selamsız yanımda dikilen insanları gözlüyorum.

Çoğu araçlara binip gitti. Ben yalnız kalmıştım. Karşıda, yukarıdan gelen dolmuştan inen bir kadın benim olduğum yere doğru geldi.

Kılığından yukarı köylerden olduğu anlaşılıyor. Başına dağ köylerinin başına doladığı, yörede “ak dastar” diye nitelenen kenarı işlemeli bir örtü, çiçekli “entarisi” ve siyah eteği; belinde de sarı bir kuşak; ayağında siyah çorap ve erkeklerin giydiği cinsten sarı ayakkabı, elinde de işlemeli bir torbası vardı. Soluk soluğa gelip yanımdaki bankete oturdu. Beyaz yüzü, hafif çakır gözleriyle samimi bir görünüşü vardı. 

Biraz soluklandıktan sonra “bizim oğlan benim okumam yazmam yok, Garaköy arabaları gelese bene deve” dedi. Ben yolu gözlerken “olur” gibilerden başımı salladım.

O hala soluyordu. Kıyafeti bu sıcağa hiç uygun değildi. Sanırım yüksekten serin yerden; buradaki sıcağı düşünmeden veya belki şehre uygun tek kıyafeti bu olduğu için öyle giyip gelmişti.

Terini sildi; bana bakarak “aboo! Bek ıscak. Bizim orla esip duru” dedi. Sonra güldü; bana “sen nerdensin?” dedi. İlçemin adını söyledim. “Eee orlada serin olur” dedi, devam etti. “Üniversite hastanesinde gız torunum yatıyo. Onu bakmıya geldim, ordan geliyon” dedi.

Gülümsedim. “Okuma yazma bilmeden gelip iyi bulmuşsun oraları. Hiç yanında gelecek veya seni getirecek biri yok muydu?” dedi. Gözlerini kıstı 'şöyle bir baktı' sonra “şindi yaramı deşdin işde. Olmaz olsun decen, olmecek. Hemi var hemi de yok” dedi. Ve anlatmaya başladı. Bir oğlu varmış. Oğlunun da bir kız, bir oğlan iki çocuğu varmış. Oğlan askerde şehit olmuş “geçen yıl defnetmişler” Kız da daha küçükmüş. Gelinle arası iyi değilmiş. Oğlan şehit olduktan sonra gelini ‘temelli dellenmiş' kızına kimseye karıştırmıyormuş. Oğlu, karısı ‘dellenince’ ne yapsın? “ölü de, deli de sahabının” demiş; çaresiz şehit olan oğlunun acısını içine gömmüş ‘dellenen' Karısını güdüyomuş. Ondan o da geline bir şey söyleyemiyormuş.

“Hem” dedi “hangi gelin gaynanayı sevmiş ki? Benim oğlanın deli beni sevicek?” diye ekledi ve anlatmaya devam etti.

Gelini onun torununun yanına gelmesini hiç istememiş; ama o dinlememiş, atlamış arabaya gelmiş. Gelin onu görünce şaşırmış; ama ‘her halde elden eksiklendiği için’ bir şey dememiş.

Bu torununu ziyaret etmiş. Pazarda sattığı yağ, yoğurt parasından artırdığı biraz parayı da oğluna 'belkim ilazım  olur deyi' vermiş. 'Şindi rab rahat' köyüne dönecekmiş.

Bu sırada bana “aman bizim oğlan! Bizim köye tek arıba gide. İyi bak da gaçırmeyen” dedi.

Ben bir yandan yolu gözlerken bir yandan kadına “torun nerede askerdi?” dedim.

Gözleri hüzünlendi. “Hakkari’de orda sınır garagolundayımış” dedi. Bir gece baskın olmuş; torunuyla birlikte dört arkadaşı daha şehit olmuş. İzne gelince ‘yavuklamışla’ Teskeresi de yakınmış. Dönünce ‘düğün dutacaklarımış.’ 

“Nezman bitcek bu çatışmıla? bilmeyon.  Ateş düşdü yeri yaka. Gelip ‘oğlunuz şehid oldu’ deyola, tören yapıyola; sona bir bayrak verip  gidiyola. ‘O çocuk neyle? Nasıl yetişti?’ soran yok. ‘Ananın, bubanın ne hevesi varıdı?’ bilen yok. Hep bizim çocukla ölüyo. Bilmeyon nolcek?” dedi.

Anlatmaya devam etmesi için “Kim vurmuş?” dedim.  “Kim olucek? PKK vurmuş. Hep öyle demeyola mı?’ Onla vuruyomuş çocuklamızı. Onca ocak söndü. Bu iş bi bitse iyi olucek. Bizim köyden tam üç şehit var. Seferberlikde de oguda varımış. Valla 'böyle nolcek?' bilmeyon” dedi.

Belli ki kafasında sorup da çözemediği bir sorundu bu ve kavganın bitmesini istiyordu. Bir şeyler söyleyecektim; ters anlar diye vazgeçtim.

Lafı değiştirmek için “sen gaynananı severmiydin?” dedim. Gülümsedi. “Kim sevmiş gaynanayı da ben sevecen. Ben de gaynanama az çemkirmedim. Emme o da bene az çektirmedi. Netcen böyle gelmiş böyle gidiyo” dedi. “Niye?” dedim. “Gülüm balım olunsa daha iyi olmaz mı?” diye devam ettim. “Olma mı? Tabi olur. Emme gaynana oğlunu, gelin gocasına kıskanır, oğlanı paylışımazla. Gaynana bi yana çeke, gelin öte yana çeke. Öyle didişir giderle. Tabi olan oğlana olur. Gıblesini gaybetmiş beynamaz gibi ne yanna döncene şaşırır garip. Emme böyle gelmiş böyle gider. Hep alışmışız bu hengameye” dedi. Sonra “senin de derdin var herhal bu işlerle”dedi.

Gülümsedim “belli mi oluyor?” dedim.

Bir şey söyleyecekti, bu sırada “Garaköy” arabası gelmişti. “Bizim kız araban geldi” dedim. O da “sağol bizim oğlan gal sağılcakla” deyip dolmuşuna binip gitti.  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder