30 Aralık 2016 Cuma

YIL BAŞI KAZI



Komşu yakından köydendi.

O köy geniş bir çayırlık kenarında kurulmuştu.

Çayırlık demek; üzerinde kısa çayır otları olan geniş arazi demekti. Çayırlıklar geniş sulak ovaların bir kısmını işgal eder. Sulak ova da; adı üzerinde çok su alan yerdir.

İşte bu köy de geniş bir ovada çayırlığın hemen kenarında kurulmuştu.

Çayırlık ‘yukarıda da yazdığım gibi’ baştanbaşa yemyeşil çayır otları ve bu yemyeşil arazinin üzerinde yer yer su birikintileri ve “öz” diye tanımlanan bataklıklardan oluşuyordu.

Bu köyün ‘çayırlığı da içine alan’ ovada geniş verimli tarlaları da vardı. Köyün geniş sulak çayırlığında inek, eşek sürülerinin yanında ‘diğer köylerde pek görülmeyen! bir bataklık hayvanı olan mandalarla beraber su ve çayırlık hayvanı olan kaz sürüleri vardı.

Bu köy özellikle kaz sürüleriyle çok ünlüydü. Köylüler kaz sürülerini her gün köyün çayırlığın başında köyün kaz çobanına teslim ederdi. Kaz çobanı da geniş çayırlarda bu kazları güderdi. Manda ve diğer at eşek ve inek ve öküz sürüleri için de ayrı çobanlar vardı. O çobanlar da geniş çayırlarda köylünün bu hayvanlarını güderdi ‘otlatırdı’.

Bu çayırlık bir yanda manda, at, eşek, inek ve öküz sürüleri, diğer yanda kaz sürüleri ile birlikte özellikle baharda çayırın yeşilliği içinde açmış kırmızı, sarı, mor ve pembe çiçeklerin arasında çok hoş görünürdü. Ayrıca çayırın sulak yerlerinde diğer su kuşları da sürüle halinde çayırın rengarenk görüntüsü üzerinde uçup konarak ayrı bir hoşluk oluştururdu.

İşte bu geniş çayırlıkta akşama kadar yayılan ‘yani otlayan’ kaz sürüleri manda, at, eşek, öküz ve inek sürüleriyle birlikte yanlarında çobanları akşam üzerleri köye dönerdi. Tam köyün girişinde manda, ata, eşek, inek ve öküzlerle birlikte kazlar kendiliğinden gurup gurup ayrılarak sahiplerinin evlerine yönelirdi.

Bu sırada köyün sokaklarında kazlar sesleri, manda ve inek, öküz böğürtüleri ve eşek anırmalarıyla tam bir ses cümbüşü oluşurdu.

Köyün içine dağılan bu hayvanlar sahiplerinin evlerinin önüne geldiğinde bahçe kapısı açıksa bahçeye girer, eğer kapı kapalıysa sahipleri gelinceye kadar kapının önünde bekleşirdi. Öyle ki; hiçbir kaz veya at, eşek, inek, öküz ve manda şaşırıp da bir başkasının evinin önüne kesin gitmezdi.

Bunu bilen hayvanların sahipleri evlerinin önünde kaz ve manda, at, eşek, inek ve öküz sesi duyunca gelip onları içeri alır, önlerine su koyar ve sonra onları yatacakları bölüme götürürdü.

Kazlar genellikle evin bahçesinde kalır; orada akşama kadar bahçede tüneyen tavuk ve horozlara çalımlanırdı.

Sanki onlara “siz akşama kadar burada pineklerken biz nereleri gezip, gördük bir bilseniz” der gibi tıslayarak bahçede dolaşırdı.

İşte komşu o köydeki babasının evinden bir gurup kazı yılbaşında satmak için kasabadaki evine getirmişti. O komşunun bahçesi de çok genişti. Bahçede ayrıca tavukları ve horozları, ahırında at ve ineği de vardı. Kazlar da gelince mahalleye renk gelmişti. Ortalık kaz sesinden geçilmiyordu. Çünkü kazlar çok gürültücü hayvanlardı.

Komşu kadın o kazlardan bir tanesini Ayşe hanıma “yılbaşına kadar besler, yılbaşında kesip yersiniz” diye hediye etmişti.

Ayşe hanımın evinin de bahçesi vardı. Zaman zaman o bahçede yaptığı kümeste tavuk, horoz beslemişti; ama hiç kaz beslememişti. Ve uzun süredir zaten kümes boştu.

Komşu hanımın getirdiği o kazı bahçeye kapısı açık olan kümese koydu. Ve komşu hanımın tembih ettiği gibi bir avuç darıyı da oraya serpti, ayrıca bir de su kabı koydu. O gün akşama kadar kazın yanına hiç gitmedi.

Akşamüzeri bahçeye gidince kazın komşu evin duvarının dibinde beklediğini gördü. O sırada komşu evin bahçesinden kazların sesleri geliyordu. Kazı öyle görünce “ayy! Yazık arkadaşlarını özlemiş” dedi. Getirdiği bir avuç darıyı kazın önüne serpti. Bir süre kazın darıyı haşır haşır yiyişini seyrettikten sonra bahçeden çıkıp evine geldi.

Akşam gelen kocasına ve okuldan dönen çocuklara komşunun kaz hediye ettiğini söyledi. Birlikte ellerinde el feneri bahçeye gittiler, kümesin içine giren kazı seyrettiler.

Gece olmuştu ve bu sırada komşu bahçeden de kaz sesi gelmiyordu. Her halde onlar da tüneklerine girmişti. Ayşe Hanım öyle düşündü, gündüz kazın o sesleri duyunca nasıl telaşlandığını söyledi.

Kocası ve çocuklarla bir süre daha kazı el fenerinin ışığında seyredip eve döndüler.

Ertesi sabah Ayşe Hanım kocasına ve çocuklarına kahvaltılarını yaptırmış; kocasını işine, çocukları da okula uğurlayıp eve girmişti.

Bahçe tarafında bir takırtıdır gidiyordu. Merak edip bahçeye girince takırtıyı kazın gagasını bahçe kapısına vurarak çıkardığını gördü. Kaz Ayşe Hanım bahçeye girince bir ona, bir kapıya bakıyordu.

Ayşe Hanım “bakalım ne yapacak?” diye bahçe kapısını açıp kazın önünden çekildi. Kaz bahçe kapısından çıktı. Başını eğerek Ayşe Hanıma ‘teşekkür eder gibi’ baktı. Sonra sallana sallana sokaktan aşağı yürüdü.

Kaz önde Ayşe Hanım arkada; kaz sokaktan aşağı indi, köşeden döndü doğru komşunun bahçeye yöneldi.

Ayşe Hanım anlamıştı. Kaz arkadaşlarının sesine dayanamamış, vura vura kapıyı açtırmış; şimdi oraya gidiyordu. Ayşe Hanım kazın kaybolmayacağını anlamıştı, oradan geri döndü.

Az sonra komşu hanım geldi. Ayşe Hanıma “siz kaz gitti diye hiç meraklanmayın; o oraya bizim kazlarla oynamaya gelmiş. Siz akşam ona darı verdiğiniz için o mutlaka geri gelir” dedi.

Ayşe Hanım “olsun varsın komşu; sizin kazların arasında dursun, ben oraya da darı getiririm” dedi.

Ama komşu kadın gülerek “siz kazları tanımazsınız. O bir eve sahiplendi mi döner mutlaka o eve gelir” dedi. Ayşe Hanım komşu kadının bu sözlerini kendini teselli için söylediğini düşünüp, lafı uzatmamak için sustu. Komşu kadın da izin isteyip gitti.

Ayşe Hanım akşam eve gelen kocasına ve çocuklarına kazın gittiğini söyledi. Çocuklar çok üzülmüştü. Birlikte yemeğe oturdular.

Bu sırada kapının “tak tak” çalındığını duydular. Ayşe Hanım “hayırdır bu saatte kim acaba?” deyip kapıya gitti. Kapıyı açınca kazın boynunu sallayarak kendine baktığını gördü. “Ayyy! Kaz dönmüş” dedi. Onun bu sesine kocası ve çocukları duyup geldi. Bu sırada Ayşe Hanım çuvaldan aldığı bir avuç darıyı kapının önüne attı. Kaz önüne atılan darıları “haşır haşır” diye ses çıkarak yedi. Sonra boynunu eğerek onlara baktı. Ve sallana sallana aşağı doğru yürüdü gitti. Ayşe Hanım çocuklar ve kocası kazın arkasından bakıp kaldılar. Onun yine komşu kadının bahçesindeki kazların yanına gittiğini düşünüp, içeri girip yemeklerini yediler.

Çocuklar ders çalıştı. Onlar karı koca televizyon seyretti. Yatma vakti gelince odalarına yatmak için geçtiler. Bu sırada kapı yine “tak tak” edince karı koca merakla kapıya çıktılar.

Kaz boynunu sallayarak kapıya bakıyordu. Kapı açılınca gidip bahçe kapısının önüne durdu; Ayşe Hanıma “kapıyı aç” der gibi bakıyordu. Ayşe Hanım ve kocası şaşkın bahçe kapısını açtılar. Kaz sallana sallana bahçe kapısından girip bahçede kayboldu.

Kaz artık her gün bahçe kapısını takırdatıyor; kapı açılınca önüne atılan darıyı yiyip komşu evin bahçesindeki kazların yanına gidiyor; akşam gelip akşam darısını yiyor, tekrar komşu evin bahçesine gidiyor, geç vakit de eve dönüyordu.

Bu gelip gidişler yılbaşına kadar sürdü. Komşu kadın evdeki kazlarının hepsini yılbaşında sattı. Ayşe Hanımsa kazı yılbaşında kesmeye kıyamadı.

Bu sırada komşu bahçede kaz sesleri kesilince Ayşe hanımın kazı sanki bir şeylerin farkına varmış gibi çok mahzunlaşmıştı.

Bunu fark eden Ayşe Hanım üç tavuk bir de horoz satın alıp kazın yanına kümese koydu. Kaz önceleri tavuklara ve horoza yabancılık çektiyse de sonradan onlara alıştı.

Ve onlar farklı farklı sesler çıkaran farklı farklı canlılar olsalar da aynı bahçede, aynı kümeste birlikte uyum içinde Ayşe Hanımın çocuklarının en iyi arkadaşı olarak yaşayıp gittiler.





1 yorum:

  1. Hiç kazımız olmamıştı, sayenizde onu da tanımış oldum. Teşekkürler...

    YanıtlaSil