Son zamanlarda “gerçek İslam öyle değil şöyledir” vb. tartışmalar sosyal medyada ve medyada
sıkça gündeme gelir oldu.
Bana göre gerçek olan veya
gerçek olmayan din-inanç tartışması sadece İslam dini üzerinden değil bütün dinler üzerinden yaşanıyor. Çünkü bütün inançlarda o inancı diğerlerinden daha iyi bildiğini
düşünen, düşünülen veya temsil edenler mutlaka vardır. Öyle olunca kabul edilen
din üzerinden inançların hangisinin gerçek, hangisinin gerçek olmadığı da
tartışılıyordur.
Bu tartışmalar yalnız tek
tanrılı dinlerde değil ‘daha çok Hindistan’da rastlanan’ inek, maymun, fare
veya akbabanın kutsallığı üzerinden inanç sahipleri arasında da vardır ve
hepsinde inançlar arasında bir şekilde şiddetli veya biraz uygar inanç
tartışmaları yaşanır.
Ortadoğu’daki terör eylemlerinin
çok ses getirmesi üzerine bu tartışmalar daha çok İslam üzerinden yapılıyor.
İslam dünyasının kimi kabulleri sorgulanıyor.
Aslında inanç kişisel kabuldür. Yani herkesin inanç konusunda samimiyetini ancak herkes kendisi bilir; yani kimsenin kimsenin inancını sorgulaması ne hakkıdır? Ne de? haddidir.
Buna rağmen kimi kabuller üzerinden yapılan tartışmalar 'yukarıda yazdığım gibi' inanç sahibi için bir
şey ifade etmese de yine de yapılıyor.
Şu sıra Hristiyan dünyasında
kutlanan Krismis da öyle; Hristiyanların sorgulamadan kabul ettiği; aslında gerçeği ifade etmeyen; ama buna rağmen kabullenilmiş Hristiyan dünyasının bir ritüelidir.
Geçtiğimiz gün kutlanan Hazreti
Muhammed’in doğum günü üzerinden yapılan tartışmalar nedense Hazreti İsa’nın
doğum günü olarak kutlanan Krismis üzerinden yapılmıyor. Bütün dünya ‘Hristiyan
olsun olmasın’ 24 Aralık’ı İsa’nın doğum günü olarak kabullenirken; İslam
dünyasında da Noel Hz. İsa’nın doğum günü olarak algılanır ve kutlanması günah
sayılır.
Peki! Hiç kimsenin sorgulamadan
kabullendiği 24 Aralık gerçekten Hazreti İsa’nın doğum günümüdür?
Hazreti Muhammed için ilan
edilen kutlu doğum haftası veya geçtiğimiz gün kutlanan kandil için “ne malum o
gün doğduğu?” şeklinde sorgulama yapanlar aynı soruyu Hazreti İsa için niçin sormazlar.
Halbuki tıpkı Hazreti
Muhammed’in doğum günü gibi Hazreti İsa’nın da ne gün doğduğunun bilinmesi
olanaksızdır. Çünkü o yıllarda sadece krallar için onların tahta çıkış, iniş
veya doğum, ölüm tarihleri vb. günler için kütük düzenlenirdi. Sıradan insanlar
için öyle doğum tarihini içeren bir kayıt düzenlenmezdi.
Ama nedense Hazreti
İsa’nın 24 Aralık’ta doğduğu hiç sorgulanmadan peşin peşin kabul görür hale
gelmiştir.
Sanırım bunun nedeni
Hristiyanlığın ana merkezinin emperyalist dünya olması, Hristiyanların kendi
aralarında din savaşlarını daha önce verip birbirini kabullenmeleridir. Öyle olunca Orta çağın karanlığında yaşanan Hristiyan dünyasının kanlı panoraması sanki hiç yaşanmamış; Hristiyanlar öteden beri hep uygar insanlar veya Hristiyanlık dininin hep uygarlığı temsil ettiği fikri genel kabul haline gelmiştir.
Oysa bugün İslam dünyasında insanı irkilten ne kadar vahşet yaşanıyorsa; bunun kat be kat fazlası Orta çağın karanlığında Hristiyan dünyasında fazlasıyla yaşanmıştı.
Buradan bakınca henüz ekonomik yönden olmasa da siyasi yönden geri kalmış cehaletin karanlığındaki İslam dünyasının hala kendi arasında mezhep savaşlarını bir şekilde yaşıyor olması ve bunun emperyalist kışkırtıcılıkla petrol dünyasındaki kanlı çatışmalara dönülmesi çok şaşırtıcı olmasa gerek.
Oysa bugün İslam dünyasında insanı irkilten ne kadar vahşet yaşanıyorsa; bunun kat be kat fazlası Orta çağın karanlığında Hristiyan dünyasında fazlasıyla yaşanmıştı.
Buradan bakınca henüz ekonomik yönden olmasa da siyasi yönden geri kalmış cehaletin karanlığındaki İslam dünyasının hala kendi arasında mezhep savaşlarını bir şekilde yaşıyor olması ve bunun emperyalist kışkırtıcılıkla petrol dünyasındaki kanlı çatışmalara dönülmesi çok şaşırtıcı olmasa gerek.
Bunun sonucunda İslam coğrafyasında
yaşananlar için dünyada ‘gerçek İslam gerçek olmayan İslam’ tartışmalarını
gündeme taşırken İslam dünyasının peygamberinin doğum günü de sorgulanır hale
gelmesi de şaşırtıcı olmasa gerek.
Halbuki Hazreti İsa’nın doğum günü
olarak kabul edilen 24 Aralık ve Aralık ayının son haftasına denk gelen tarih
pagan döneminde Tarsus’ta günlerin uzamaya başlaması nedeniyle Kış güneşinin
karanlığı yenmesi adına kutlanan Mistra şenliklerinin kutlandığı tarihtir.
Bu İznik'te yapılan Birinci
Konsül (325) tarihi ile de örtüşmektedir. M.S. 354 yılında Papa
Liberius, 24 Aralık’ı 25 Aralık'a bağlayan geceyi İsa'nın doğum
günü olarak ilan etmiştir. Böyle bir kutlamanın Hristiyan dünyası
arasında birlik sağlayarak daha güçlendireceği görüşünde birleşen Hristiyan din
adamları 24 Aralık’ı Hazreti İsa’nın doğum günü olarak ve o haftayı kendileri
için kutlu doğum haftası olarak ilan etmişler ve pagan döneminden bu yana kutlanan ve efsaneye göre çocuklara 6 Aralık'ta hediye dağıtma şenliği olan Noel'i de Hristiyanların kutlaması olarak sahiplenmişlerdir.
O tarihten sonra 24 Aralık
Hazreti İsa’nın doğum günü olarak bütün Hristiyan dünyasının dolayısıyla Hristiyanların kişisel kabulüne dönüşmüş ve artık hiç tartışılmaz hale gelmiştir.
Buradan bakınca inanç adına
ortaya atılan kimi çok absürd konuların toplumu olumsuz etkilemesinden
kurtulmak isteniyorsa yapılması gereken toplumsal aydınlanmanın bütün toplumu
sarmasını sağlamaktır.
Öyle olursa tıpkı Hristiyanların
matbaanın kitlesel kullanıma geçmesiyle yaşanan kitlesel aydınlanma sonucu
kilisenin ve papazların karanlık dünyasını yarıp aydınlığa çıkması gibi İslam
dünyasında yaşanacak aydınlanmayla İslam adına saran karanlığın yırtılıp inanç adına toplumsal kabullerle
çağdaş aklın bir şekilde buluşması pek ala sağlanabilir.
Yoksa Hristiyan dünyasının
yaşadığı din savaşları gibi çatışmalardan medet umulmaya kalkılırsa; emin olun
adına din savaşları denen çatışmaların İslam dünyasında yaşanması tüm
İslam dünyasının birbirini yiyip bitirmesi gibi bir felakete dönüşebilir.
Ayrıca toplumların aydınlanması
veya bir kuşaktan öbür kuşağa farkın kapanması artık günümüzde söz konusu
değildir. Yani günümüzde bir kuşağı kaybeden toplumla aynı dönem kuşağını kazanan
toplumlar aradaki fark kuşak bir farkına değil; çağlar boyu kapanamayacak farka dönüşebilir.
Onun için örneğin Türkiye'nin bugün başlatacağı eğitim seferberliğiyle gelecek kuşağı oluşturacak 0-15 yaş gurubunu çağdaş akıla yönelik eğitime seferber etmesi Türkiye Halkının geleceğini kurtarması için şarttır ve bu hala olanaklıdır.
Onun için örneğin Türkiye'nin bugün başlatacağı eğitim seferberliğiyle gelecek kuşağı oluşturacak 0-15 yaş gurubunu çağdaş akıla yönelik eğitime seferber etmesi Türkiye Halkının geleceğini kurtarması için şarttır ve bu hala olanaklıdır.
Çünkü en sıradan, en cahil olan
insanlarda bile kırıntı halinde de olsa demokrasiye ve eğitimin çocukları için
yararlı olacağına inancı hala vardır.
Yani kimilerinin sürekli
aşağıladığı, kimi aklıevellerin küçük gördüğü ve sağ partilerin kalıcı oy
tabanı olarak nitelediği ve demokrasiye kazanılamaz sandığı kitleler eğer
kendilerine güven veren bir siyaset görebilirlerse demokrasi ve çocuklarının
geleceği yakalayacak eğitimleri için pekala seferber olacaklardır
Hristiyan dünyasının Krismis
şenlikleri ve Noel üzerine ufaktan başlayan tartışmaların önümüzdeki günlerin
gündemini oluşturacağı düşüncesiyle böyle bir yazı yazdım.
Umarım okunur ve yorumlarla
katkı sağlanır.
Ne yazık ki, günü kurtarmak isteyen ve bunun iin toplumun geleceğini hiçe sayan küçük bir grup her daim olacaktır. Bir farkla; bugün o küçük grup gemi azıya almış, baştakileri sırtlamış, hukuğun guguk olması nedeniyle de cezalandırılmadıkları için toplumu karanlığa götürüyorlar.. Bu grup eğitilse bile her zaman kendi günlük çıkarlarını tercih edeceklerden oluşuyor... Mutlaka bir sonu vardır, diye düşünmek insanı rahatlatıyor.
YanıtlaSilMerhaba Aysel hanım. Yorumunuzu yeni gördüm. Yorumunuzun sonunda "Mutlaka bir sonu vardır diye düşünmek insanı rahatlatıyor" şeklindeki umut temennisi işin özü. Aydınlık geleceğe dair umut kaybolmadıkça aydınlık gelecek biraz ağır da gelse bir gün mutlaka gelecek.
YanıtlaSil