Gece ani kalp kriziyle vefat
eden Nazmiye hanımın oğlu Fevzi beyin morga kaldırılan cenazesi henüz
hastaneden gelmemişti; ama evinin önünde herkes meraklı ‘sanki’ onun cenazesini
bekler gibi toplanmıştı.
Rahmetlinin iki oğlu bir kızı
vardı. Kızı onlarla aynı şehirde oturuyordu. Babasının ani vefatı üzerine koşup
gelmiş, annesine sarılmış feryat figan ağlıyordu. Bu sırada rahmetlinin kayını
yani kuzeni de koşup gelmişti. Kuzen kayın hemen duruma hakim oldu. Eniştesi
olan teyzeoğlunun oğlanlarına yani yeğenlerine telefon ederek babalarının
vefatını haber verdi.
Onlar da dayılarına “biz gelene
kadar cenazeyi defnetmeyin” demişler; cenaze oğullarının bu isteği üzerine
morga kaldırılmıştı.
Bu arada ‘kuzen’ kayınbirader
rahmetlinin annesini ‘yani teyzesini’ arayarak ona oğlunun vefat haber vermişti.
Nazmiye hanım da bir süre önce kocasını kaybetmiş, tek başına
oturuyordu. Tek evladı oğlunun vefatını haber alınca yıkıldı. Çünkü dünyada tek
başına kalmıştı veya o öyle düşünüyordu. Kendini topladı ve hemen yola çıktı.
O kendi bulunduğu yerden;
torunları da kendi bulundukları ilden yola çıktı ve sonunda aynı zamanlarda
rahmetlinin evine geldiler.
Fevzi beyin oğulları hemen koşup
annelerine ve kardeşine sarıldı. Annelerinin üzülüp üzülmediği pek belli
değildi; ama onlar bunun farkında değildiler ve annelerini teselli etmeye
çalıştılar. Annelerinin yanında oturan anneanneleri Fahriye hanımın da elini öptüler.
Ve dayılarına “nasıl oldu? Hasta falan değildi?” gibi sorularla babalarının
nasıl vefat ettiğini öğrenmeye çalışırken karşıda oturan
babaanneleri Nazmiye hanımı görüp ona “hoş geldin” dediler. Elini öpüp
sarıldılar ve onu da teselli etmeye çalıştılar.
Anneanneleri Fahriye hanım da
gelip kardeşi olan dünürüne 'usulen' soğuk bir şekilde “hoş geldin” dedi ve
çekilip gitti. Nazmiye hanımın aynı zamanda yeğeni olan gelini ve torun kız hiç
oralı olmadı.
Sanırım hem gelini hem de torun
kız ona dargındı veya çok acılı oldukları için farkında değillerdi.
Neyse ne? Herkes kendi acısını
yaşıyordu.
Bu sırada duyan eş dost; konu
komşu koşup gelmişti. Herkes onlara baş sağlığı diliyordu.
Sonunda cenazenin morgdan
gelmesini beklemeye başladılar.
Bir süre sonra dayıları cenaze
arabası ile rahmetliyi getirdi. Herkes ayaklandı. İmam da gelmişti. Dua okuyup
komşulardan helallik istedi. Onlar da ‘olup olmadığı belli olmayan’ haklarını helal ettiler.
Herkes arabalara bindi.
Komşularından biri de hanımıyla arabasına binip yürümüştü ki; orada sepsessiz
tek başına oturup ağlayan Nazmiye hanımı görünce durdu. Komşunun hanımı indi “af edersiniz siz de
cenazeyle gidecekseniz ‘buyurun’ birlikte gidelim” dedi.
Nazmiye hanım sessizce arabaya
bindi. Komşunun hanımı öne beyinin yanına oturdu. Araba hareket etti. Komşu
“önce camiye gideceğiz. Orada cenaze namazını kılıp sonra mezarlığa gideceğiz”
diye arabadaki sessizliği bozdu. Komşunun hanımı “af edersiniz sizi
tanıyamadık; rahmetlinin yakınısınız galiba” dedi.
Sessizce gözyaşı döken Nazmiye
hanım “Fevzi benim oğlumdu” dedi.
Karı-koca şaşkınlıkla birbirine
baktı. Adam “başınız sağ olsun. Kusura bakmayın bilmiyorduk” dedi. Sonra
hanımına baktı. Hanımı da çok şaşırmıştı. O da başsağlığı diledi. Camiye kadar başka
bir şey konuşmadılar.
Cemaat camide ikindi namazını
kılıyordu. Daha sonra cenaze namazı kılınacaktı.
Kadınlar bir yere toplanmıştı.
Komşunun hanımı ve rahmetlinin annesi de cenazenin konduğu musalla taşının
yanındaydı. Kadın cenazeye bakarken usul usul ağlıyordu.
Rahmetlinin vefatı ani olmuştu.
Gece kalp krizi geçirip ölmüştü. Aslında oldukça sıhhatli görünüyordu. Her gün
televizyonlardaki beslenme uzmanlarının önerdiği gibi çok organik besleniyordu.
Emekli olduğu için her gün televizyonların karşısında; elinde kağıt kalem
uzmanların sağlıklı beslenme önerilerini dinleyip notlar alıyor; öğleden sonra
da not aldığı bitkileri almak için dışarı çıkıyordu. Hepsini arayıp, bulup aynı
uzmanların tarif ettiği şekilde tüketiyordu.
Sürekli hareket halindeydi. Her gün bütün marketleri dolaşıyor ‘nerede?
neyin fiyatı kaç? Farkları ne?’ hepsini bilirdi. Bir özelliği de sık alışveriş
yapmasıydı. Bu gittiği marketlerden sürekli evine bir şeyler taşıyordu. Evde ne
eksik hep bilirdi. Her şeyden fazlasıyla alırdı. Zeytinyağı, çiçek yağı, pirinç, makarna, bal, çay, şeker vb. gıda maddeleri,
temizlik maddeleri hep stok halinde evde mevcuttu. Alışverişe karısıyla
birlikte çıkardı. Ancak karısına “ne alınacak?”
veya “bir istediğin bir şey var mı?” diye hiç sormazdı.
Pazar alışverişine de aynı
şekilde birlikte çıkarlar; ancak rahmetli hep kendi istediklerini alırdı. Mevsim
meyvelerinin, sebzelerin organiğini arar bulurdu. Ama bunlar hep karısının
şikayet konusu oluyordu.
Karısı kocasının alışverişte hep
kendi istediklerini almasından ve ona “sen ne istiyorsun?” diye sormayışından
çok şikayetçiydi. Komşuları ile konuşurken sürekli kocasını şikayet eder “bana
bir şey sormadan alıp alıp geliyor; bana ‘sen ne istiyorsun?’ diye hiç sormaz”
derdi.
Evde ayrı ayrı odalarda kalıyor
ve ayrı televizyon seyrediyorlarmış. Karısı ‘bir de’ kocasının iki, üç aya bir
annesine ziyarete gitmesine çok kızıyordu. O sıra kocasını arayanlara “umreye
gitti” diyerek dalga geçer ve teyzesi olan kaynanasına nefretini kusardı.
O kadar zıttılar ki! Bir gün
kocası çiçek fidesi ve saksı getirdi. Çiçekleri balkonda saksılara dikti. Dört
gözle çiçeklerin büyümesini bekliyordu. Kadın çiçekleri çamaşır suyu dökerek
kuruttu.
Komşu kadının aklına bunlar
geldi. Az ilerde rahmetlinin hanımı, kızı ve kayınvalidesi vardı. Oğlanları
camide namaz kılıyordu. Komşu kadın onlarla göz göze gelince; düşman gibi kin ve
nefretle ona ve rahmetlinin annesine baktıklarını gördü. İçi ürperdi.
Komşu hanım rahmetlinin hanımı
ile çok samimi değildi. Ama düşman da değildi. Merhabaları vardı. Çok seyrek de
olsa görüşürlerdi. Şimdi onların kendine düşman gibi bakmasına bir anlam
veremedi. Acıyla öyle bakıyorlardır diye düşündü. Yanlarına varıp ‘rahmetlinin
annesi bizimle geldi’ diyecekti. Biraz yaklaşmıştı. Tam konuşacaktı ki;
rahmetlinin hanımı nefretle “yeni ahbabınız hayırlı olsun” dedi ve kızı, annesi
birlikte komşunun hanımına sırtlarını döndü.
Komşu kadın anlamıştı.
Rahmetlinin hanımı ona ‘teyzesi olan’ kaynanasını arabalarına bindirip
getirdiği için kızıyordu.
Şaşkınlığı daha arttı.
Kaynanasının rahmetlinin hanımının aynı zamanda teyzesi olduğunu öğrenmişti.
Onun için bu kine, düşmanlığa aklı ermedi. O insanlık görevini yapıp
rahmetlinin annesini yanlarında alıp gelmişti. Gerisi onu ilgilendirmezdi.
Rahmetlinin hanımına biraz da kızmıştı.
Rahmetlinin annesi Nazmiye
hanımın yanına geldi. Çok üzgün olan kadının koluna girdi ve biraz ilerideki
banka götürdü. Birlikte oraya oturdular. Caminden cemaatin çıkmasını beklemeye
başladılar. Bir süre sonra cemaat camiden çıktı. Cenaze namazı kılındıktan
sonra herkes arabalarına bindi. Hep birlikte mezarlığa gittiler. Cenaze defnedildi.
Herkes arabalarına binip mezarlıktan ayrıldı.
Rahmetlinin eşi çocukları ve
kayınvalidesi, kayın biraderi hiç beklemeden oradan ayrıldı.
Komşusu karısı Nazmiye hanımı
bekliyordu. Nazmiye hanım oğlunun mezarının başında dua ediyordu. Komşu
kadının kocası karısına “teyze bizim zorunlu misafirimiz oldu. İnşallah yanlış yapmıyoruz”
dedi.
Karısı “niçin yanlış olsun?
İnsanlık görevi bu… Hem sen merak etme; o kadını sitede hiç seven yok.
Konuşmayız olur biter” dedi.
Bu sırada Nazmiye hanım
yanlarına geldi. Ona bir iki teselli lafları söylediler. Birlikte arabaya binip
evlerine geldiler.
Bu sırada Fevzi beyin evinde
onun için mevlit okutuluyordu. Komşunun hanımı rahmetlinin annesine “oğlunun
evine gitmek istersen beraber gideriz” dedi. Nazmiye hanım “sağ ol kızım
gitmesem daha doğru olur. Müsadenizle ben evime döneyim” dedi.
Komşunun hanımı bu duruma çok
üzülmüştü. Kendinin de iki oğlu vardı. İlerde aynı durumda kalma endişesiyle de
irkilmişti. “Olur mu efendim? O kadar yoldan geldiniz. Bu gün bize misafir olun
yarın biz sizi yolcu ederiz”.
Birazda ısrar edince Nazmiye
hanım kalmayı kabul etti.
Komşunun hanımı “yoldan
geldiniz. Ayrıca üzgünsünüz. İsterseniz biraz istirahat edin” dedi. Nazmiye
hanım sessiz kalınca ona bitişikteki odada dinlenmesini önerdi. O da sessizce o
odaya geçti.
Bu sırada komşu hanımın kocası
da yanındaydı. Nazmiye hanım öbür odada istirahata çekilince kocası ile baş
başa kaldılar.
Komşu kadın “çok şaşırdım.
Bunlar nasıl insan böyle?” dedi.
Kocasının aklına karısının kendi
annesine davranışı geldi. İçinden 'ben ölürsem, benim annem de çok farklı bir
şeyle karşılaşmaz' diye geçirdi. Karısına “haklısın karıcığım. Ben de çok şaşırdım.
Onu bu gece burada kalması için gösterdiğin çabaya hayran kaldım” dedi.
Kadın kocasının bu sözlerinde
biraz kinaye sezdi; ama belli etmedi. İçinden 'aklınca bana laf çarptırıyor.
Bir de annesinin bana yaptıklarını görse. O zaman böyle laf çarptırmazdı' dedi.
Sonra yine kendi oğulları aklına geldi. 'Bir de kızımız olsaydı' diye düşündü.
İçinden 'yaşım genç; neden olmasın?' diye geçirdi.
Rahmetli Fevzi beyin annesinin
durumuna düşme korkusuyla paniğe kapılmıştı. Yine içinden 'inşallah oğlanlar
temiz aile evlatlarına çatarlar' diye geçiriyordu. Kocasına “haydi sen çok
konuşma da sana söyleyeceklerimi al gel. Misafiri iyi ağırlayalım” dedi. Ve
siparişini verdi.
Kocası karısının istediklerini
almak için gitti. Kadın mutfağa girmişti ki kapının zili çaldı. Açtı baktı çok
şaşırdı. Kapıda rahmetlinin oğulları vardı. “içeri girebilir miyiz?” dediler.
Kadın şaşkınlıkla “buyurun” dedi.
Büyük oğlu hemen söze girdi.
“babaannem sizde sanırım” dedi. Komşu kadın “evet; bu gün dönecekti.
Bırakmadık; yarın gidecek. Size gidelim diye önerdim. Kabul etmedi” dedi.
Delikanlı “çok sağ olun. Size teşekkür ederiz; kendisini görebilirmiyiz?” diye
sorunca komşunun hanımı “tabi buyurun” diyerek onları babaannelerinin odasına
götürdü. “Buyurun siz hasret giderin” deyip çıktı.
Bu arada kocası siparişleri alıp
gelmişti. Karısı fısıltıyla olanı biteni anlattı. Birlikte salonda onları
beklemeye başladılar. Bir süre sonra torunlar yani Fevzi beyin oğulları
babaannelerinin yanından çıktı. Komşularına babaanneleri için yaptıklarından
dolayı çok teşekkür edip gittiler.
Arkalarından Nazmiye hanım
odadan çıkmıştı. Gözleri hafif yaşlıydı. Onlar bir şey sormadan “beni teselliye
gelmişler. Biz seni hep arayıp sorarız; seni hiç yalnız bırakmayız dediler”
diye torunlarının geliş sebebini açıkladı.
Komşunun çocukları okuldan
gelmişti. Birlikte yemeğe oturdular. Yemek süresince çıt çıkmadı. Yemekten
sonra çocuklar odasına çekildi.
Onlar birlikte salona oturdular.
Kadın meraktan çatlayacaktı. “Teyze; gelinin kız kardeşinin kızıymış. Aranızda
‘ne geçti de?’ böyle düşman oldunuz” diye sordu.
Kocası o sırada kaşıyla gözüyle
karısını uyarmaya çalışıyordu; ama o kocasını hiç umursamadan soruyu sormuştu.
Nazmiye derin bir iç çekti “ah
kızım; anlatması uzun sürer dedi.”
Komşu hanımın merakı artmıştı
“teyze uzun da olsa sen anlat. Anlat ki içine dert olmasın. Biz dinleriz
değimli kocacığım?” diye bu arada kendine kızgın bakan kocasına soru yöneltti.
Kocası ne yapsın? Misafirin yanında huzursuzluk çıkmasın diye “haklısın
karıcığım. Teyze istersen anlat. Biz sıkılmadan dinleriz” diye biraz diş
gıcırtarak cevap verdi.
Nazmiye hanımın annesi bunların
farkında değildi; anlatmaya başladı.
“Kızım sorma” dedi. “Biz iki
kardeştik; çok iyi geçinirdik. İkimizde birbirimizin sırdaşı idi. O dayımızın
oğluyla; ben de amcamızın oğluyla evlendim. Onun bir oğlu, bir kızı oldu. Benim
de üç çocuğum oldu. Biri kızdı. İkisi de özürlüydü yaşamadı. Bir oğlanla
kaldım. Benim kocam memurdu. Kardeşimin kocası çiftçiydi. Biz memuriyet gereği
o şehir senin, bu şehir benim dolaştık durduk. Yazları hep köye gelirdik. Kardeşim, çocuklarımız güle oynaya tatil
yapardık. Kocalarımız da çok iyi anlaşırdı. Bu sırada iki kardeş ‘benim oğlanla
onun kızı’ evermeyi kararlaştırdık. Kocalarımız çok karşı çıktı. Biz
de akraba evliliği yaptık; hiç iyi olmadı, çocuklarımızdan sakat doğan oldu
diye itiraz ettiler. Çünkü kardeşimin de ölen iki çocuğu özürlü doğduydu. Ama
biz kimseyi dinlemedik. Çocukların bile fikrini almadan; ‘aramıza el girmesin
diye’ onları evlendirdik. Biz de akraba çocuklarıyla evlenmiştik. Bizim
sıkıntılarımız oldu. Ama bu sıkıntı herkeste de vardı. Biz iki kardeştik. Yarın
ihtiyarlayınca elkızı, eloğlu bakmaz dedik. Ama çok hata yapmışız; ben çok
yanılmışım” dedi.
Komşu hanımın merakı artmıştı.
“Ne oldu da? Böyle kanlı bıçaklı oldunuz” diye sordu.
Kadın yine derin bir iç çekti.
“Her şey çok iyi başladı. Hep gülüm balımdık. Gelin hamileydi. Bu sırada benim
adam da çok hastaydı. Bir gün ben oğlanın evine geldim. Kardeşim o sıra kızı
doğum yapacak diye orada kalıyordu. Gelin akraba evliliğinden doğan çocuk sakat
olurmuş diye duyup, paniğe kapılmış. Çok sinirliymiş. Ben geldiğimde kardeşim
bundan bahsetti. Ben de geline ‘kızım biz de akraba evliliği yaptık. Her zaman
sakat doğacak diye bir şey yok. Çok şükür ne sen, ne kocan hiç sakat makat
doğmadı. Hamiliğine dikkat edersen bir şey olmaz’ dedim. Benim tek söylediğim
bu. Bunlar analı, kızlı ‘çocuk sakat doğarsa biz mi kusurlu olacağız. Sen ne
demek istiyorsun diye?’ bana çok laf söylediler. Az daha döveceklerdi. Oğlum
arada kaldı. Zaten oğlanı korkutmuşlar. Çocuk ben gelince çok eksikleniyordu.
Bu kavga üzerine oğlum ‘anne; hanım doğum sebebiyle çok sinirli. İstersen sen
şimdi git. Doğumda gelirsin’ dedi. Ne yapayım ben de çaresiz eve döndüm” diye
sözlerine ara verdi.
Herhalde komşu hanım çok
dedikoducu biriydi. İçinden rahmetlinin
annesine 'hı siz hep böyle meleksinizdir. Gelinler de hep şeytan. Kimbilir?
Gelinine neler yaptın da? Kadıncağız sana düşman olmuş' diye geçirdi.
Az önce Nazmiye hanıma acırken
birden gelinden yana dönmüştü. Kocasının “bırak artık teyzeyi yorma. Zaten
üzüntülü; müsaade et dinlensin” dediyse karısı merakla “peki doğumda gittin
mi?” diye sordu.
Nazmiye hanım komşu beye “yok
oğlum. Anlatmak istiyorum. Bu günkü davranışlarına çok gücendim. Anlatayım da
rahatlayayım” dedi. Adam “peki teyze… Siz anlatın hanım dinlesin; izninizle ben
yatacağım” dedi. Karısı kocasına ters ters bakıyordu.
Nazmiye hanım içinden ‘bu
zavallı da esir olmuş; annesine saklıca gidiyordur’ diye geçirdi. Sonra “gelin
doğurduğu sırada kocam çok hastaydı. Her gün üniversite hastanesine
taşınıyorduk. Ardan yirmi gün geçti. Biraz iyileşince birlikte gittik.
Oğlumuzun evinde iki gün zor kalabildik. Hem gelinde, hem annesinde bir afra,
bir tafra... Oğlan da çok huzursuz… Gerisin geri dönüp geldik” dedi.
Komşunun hanımının aklına bu kez
kendi kaynanası gelmiş; kadına yine kızmıştı. İçinden 'Tabi kendilerinde hiç kusur mu
olur? Bunlar hep böyledir. Gelinlerine
kan kusturur; sonra melek kesilirler' diye geçiriyordu.
Kadına biraz kızmaya başlamıştı;
o kızgınlıkla “ee! Sonra?” dedi.
Nazmiye hanım komşunun hanımının
kendisine kızdığını fark etmemişti. Devam etti. “Sonrası kızım; bir daha
oğlumun evine adım atmadım. Benim kocam öldü. Onun kocası öldü. Hiç gidip
gelmedik. O gün bu gündür konuşmuyoruz. Oğlum ara sıra saklıca gelip, hatırımı
sorardı. Son zamanlar karısı fark edip sıkıştırınca ‘gelip gitmesi’ çok
seyreldi. Onu en son altı ay önce gördüm. Bu gün görmeyi çok istedim; ama
göremedim” dedi.
Komşunun hanımının bu kez canı
acımıştı. “siz söylemediniz mi? Oğlumu son bir kere göreyim demediniz mi?” diye
sordu. Nazmiye hanım “söylemez olur muyum? Gelinin kardeşine yalvardım.
Ablasından korkusuna olmaz dedi” diye soruya cevap verdi. “İşte kızım; araya el
girmesin de yaşlılığımızda el ele birbirimize destek oluruz diye iki kardeş
dünür olduk. Sonunda birer kanlı düşman olduk. Maşallah iki oğlun var. Kızım
sen sen ol oğullarına git hiç bilmediğin, tanımadığın yerden kız al. Sakın ha!
Sakın birbirinizden alıp, vermeyi aklınıza getirmeyin. Bize bakıp ders alın”
dedi.
Az önce içinden kızıp haksız
görmeye çalıştığı Nazmiye hanım ona şimdi çok yakın geliyordu ve çok canı
acımıştı. Nazmiye hanımın elinden tuttu “Şükür sağlığın yerinde teyzeciğim.
Şimdi nereye gideceksiniz? Başka kiminiz-kimseniz var mı?“ diye sordu.
Kadın bir kere daha iç çekti.
“Hiç kimim kimsem kalmadı. Gerçi torunlar var ama. Kız torunu gördün yanıma
bile gelmedi. Oğlanlar da analarından korkusuna gizlice gelmiş. Bundan sonra
arayıp, sormazlar. Bizim orda bir huzurevi var. Gidip oraya yerleşeceğim. Orada
insanlara iyi bakıyorlarmış” dedi ve sustu.
Ortaya sessizlik kaplamıştı.
Komşunun hanımı Nazmiye hanımın annesine bu kez gerçekten canı acımıştı.
“teyzeciğim üzülmeyin. Bakın torunlarınız sizi arayacakmış” dedi. Nazmiye hanım
“sağ ol kızım; izin verirseniz ben yatayım” dedi. Sonra odaya gidip yattı.
Komşunun hanımı da çocuklarının
odaya girdi. Onların uyuduğunu görünce gidip yattı. Bütün gece kadının
anlattıklarını düşündü. İlerde iki oğlunun da elinden kayıp gideceği endişesi
aklına gelince midesine kramp giriyordu. Kocasına baktı uyuyordu. Kaynanasıyla
kavgaları aklına geldi. Kocasının ikisinin arasında çaresiz çırpınışını
hatırladı; çok canı acıdı.
İlk fırsatta ona “annene
ziyarete gidelim” diyecekti. Artık kaynanasıyla hiç kavga etmeyecekti. 'İnşallah gelinlerimle iyi anlaşırım' diye düşündü. Uykusu gelmişti, uyudu.
Sabah erkenden kalktı.
Rahmetlinin annesi de çoktan kalkıp gelmişti. Kocası, çocuklar kalktı geldi. Komşu kadın güpür güpür kahvaltı hazırlıyordu. Kocasını görünce “günaydın kocacığım” dedi.
Adam şaşırmıştı. Karısı uzun
zamandır ilk kez böyle erken; hem de güler yüzle kahvaltı hazırlıyordu. İçinden 'hayırdır inşallah' dedi.
Kahvaltıya oturdular. Kahvaltı
sırasında pek konuşmadılar. Kahvaltı bitmişti. Nazmiye hanım ev sahiplerine
“ben artık gideyim” dedi. Her ikisi birden “bugün de kalsaydınız; yorgunluğunuz
geçmemiştir” dediler.
Nazmiye hanım “sağ olun ben
gideyim. Yolcu yolunda gerek” dedi. Komşunun beyi “peki teyze; ben sizi garaja
bırakırım” diye cevap verdi. Hazırlandılar. Kadın ev sahibi kadınla vedalaştı.
Adam, çocuklar ve Nazmiye hanım
arabaya binip gittiler.
Komşu kadın arkalarından
bakarken dalıp gitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder