20 Aralık 2016 Salı

GELİNİN BÖYLESİ DÜŞMAN BAŞINA


Gece ani kalp kriziyle vefat eden Nazmiye hanımın oğlu Fevzi beyin morga kaldırılan cenazesi henüz hastaneden gelmemişti; ama evinin önünde herkes meraklı ‘sanki’ onun cenazesini bekler gibi toplanmıştı.

Rahmetlinin iki oğlu bir kızı vardı. Kızı onlarla aynı şehirde oturuyordu. Babasının ani vefatı üzerine koşup gelmiş, annesine sarılmış feryat figan ağlıyordu. Bu sırada rahmetlinin kayını yani kuzeni de koşup gelmişti. Kuzen kayın hemen duruma hakim oldu. Eniştesi olan teyzeoğlunun oğlanlarına yani yeğenlerine telefon ederek babalarının vefatını haber verdi.

Onlar da dayılarına “biz gelene kadar cenazeyi defnetmeyin” demişler; cenaze oğullarının bu isteği üzerine morga kaldırılmıştı.

Bu arada ‘kuzen’ kayınbirader rahmetlinin annesini ‘yani teyzesini’ arayarak ona oğlunun vefat haber vermişti.

  Nazmiye hanım da bir süre önce kocasını kaybetmiş, tek başına oturuyordu. Tek evladı oğlunun vefatını haber alınca yıkıldı. Çünkü dünyada tek başına kalmıştı veya o öyle düşünüyordu. Kendini topladı ve hemen yola çıktı.

O kendi bulunduğu yerden; torunları da kendi bulundukları ilden yola çıktı ve sonunda aynı zamanlarda rahmetlinin evine geldiler.

Fevzi beyin oğulları hemen koşup annelerine ve kardeşine sarıldı. Annelerinin üzülüp üzülmediği pek belli değildi; ama onlar bunun farkında değildiler ve annelerini teselli etmeye çalıştılar. Annelerinin yanında oturan anneanneleri Fahriye hanımın da elini öptüler. Ve dayılarına “nasıl oldu? Hasta falan değildi?” gibi sorularla babalarının nasıl vefat ettiğini öğrenmeye çalışırken karşıda oturan babaanneleri Nazmiye hanımı görüp ona “hoş geldin” dediler. Elini öpüp sarıldılar ve onu da teselli etmeye çalıştılar.

Anneanneleri Fahriye hanım da gelip kardeşi olan dünürüne 'usulen' soğuk bir şekilde “hoş geldin” dedi ve çekilip gitti. Nazmiye hanımın aynı zamanda yeğeni olan gelini ve torun kız hiç oralı olmadı. 

Sanırım hem gelini hem de torun kız ona dargındı veya çok acılı oldukları için farkında değillerdi.

Neyse ne? Herkes kendi acısını yaşıyordu.

Bu sırada duyan eş dost; konu komşu koşup gelmişti. Herkes onlara baş sağlığı diliyordu.

Sonunda cenazenin morgdan gelmesini beklemeye başladılar.

Bir süre sonra dayıları cenaze arabası ile rahmetliyi getirdi. Herkes ayaklandı. İmam da gelmişti. Dua okuyup komşulardan helallik istedi. Onlar da ‘olup olmadığı belli olmayan’  haklarını helal ettiler.

Herkes arabalara bindi. Komşularından biri de hanımıyla arabasına binip yürümüştü ki; orada sepsessiz tek başına oturup ağlayan Nazmiye hanımı görünce durdu.  Komşunun hanımı indi “af edersiniz siz de cenazeyle gidecekseniz ‘buyurun’ birlikte gidelim” dedi.

Nazmiye hanım sessizce arabaya bindi. Komşunun hanımı öne beyinin yanına oturdu. Araba hareket etti. Komşu “önce camiye gideceğiz. Orada cenaze namazını kılıp sonra mezarlığa gideceğiz” diye arabadaki sessizliği bozdu. Komşunun hanımı “af edersiniz sizi tanıyamadık; rahmetlinin yakınısınız galiba” dedi.

Sessizce gözyaşı döken Nazmiye hanım “Fevzi benim oğlumdu” dedi.

Karı-koca şaşkınlıkla birbirine baktı. Adam “başınız sağ olsun. Kusura bakmayın bilmiyorduk” dedi. Sonra hanımına baktı. Hanımı da çok şaşırmıştı. O da başsağlığı diledi. Camiye kadar başka bir şey konuşmadılar.

Cemaat camide ikindi namazını kılıyordu. Daha sonra cenaze namazı kılınacaktı.

Kadınlar bir yere toplanmıştı. Komşunun hanımı ve rahmetlinin annesi de cenazenin konduğu musalla taşının yanındaydı. Kadın cenazeye bakarken usul usul ağlıyordu.

Rahmetlinin vefatı ani olmuştu. Gece kalp krizi geçirip ölmüştü. Aslında oldukça sıhhatli görünüyordu. Her gün televizyonlardaki beslenme uzmanlarının önerdiği gibi çok organik besleniyordu. Emekli olduğu için her gün televizyonların karşısında; elinde kağıt kalem uzmanların sağlıklı beslenme önerilerini dinleyip notlar alıyor; öğleden sonra da not aldığı bitkileri almak için dışarı çıkıyordu. Hepsini arayıp, bulup aynı uzmanların tarif ettiği şekilde tüketiyordu.

Sürekli hareket halindeydi.  Her gün bütün marketleri dolaşıyor ‘nerede? neyin fiyatı kaç? Farkları ne?’ hepsini bilirdi. Bir özelliği de sık alışveriş yapmasıydı. Bu gittiği marketlerden sürekli evine bir şeyler taşıyordu. Evde ne eksik hep bilirdi. Her şeyden fazlasıyla alırdı. Zeytinyağı, çiçek yağı,  pirinç, makarna, bal, çay, şeker vb. gıda maddeleri, temizlik maddeleri hep stok halinde evde mevcuttu. Alışverişe karısıyla birlikte çıkardı. Ancak karısına “ne alınacak?”  veya “bir istediğin bir şey var mı?” diye hiç sormazdı.

Pazar alışverişine de aynı şekilde birlikte çıkarlar; ancak rahmetli hep kendi istediklerini alırdı. Mevsim meyvelerinin, sebzelerin organiğini arar bulurdu. Ama bunlar hep karısının şikayet konusu oluyordu.

Karısı kocasının alışverişte hep kendi istediklerini almasından ve ona “sen ne istiyorsun?” diye sormayışından çok şikayetçiydi. Komşuları ile konuşurken sürekli kocasını şikayet eder “bana bir şey sormadan alıp alıp geliyor; bana ‘sen ne istiyorsun?’ diye hiç sormaz” derdi.

Evde ayrı ayrı odalarda kalıyor ve ayrı televizyon seyrediyorlarmış. Karısı ‘bir de’ kocasının iki, üç aya bir annesine ziyarete gitmesine çok kızıyordu. O sıra kocasını arayanlara “umreye gitti” diyerek dalga geçer ve teyzesi olan kaynanasına nefretini kusardı.

O kadar zıttılar ki! Bir gün kocası çiçek fidesi ve saksı getirdi. Çiçekleri balkonda saksılara dikti. Dört gözle çiçeklerin büyümesini bekliyordu. Kadın çiçekleri çamaşır suyu dökerek kuruttu.

Komşu kadının aklına bunlar geldi. Az ilerde rahmetlinin hanımı, kızı ve kayınvalidesi vardı. Oğlanları camide namaz kılıyordu. Komşu kadın onlarla göz göze gelince; düşman gibi kin ve nefretle ona ve rahmetlinin annesine baktıklarını gördü. İçi ürperdi.

Komşu hanım rahmetlinin hanımı ile çok samimi değildi. Ama düşman da değildi. Merhabaları vardı. Çok seyrek de olsa görüşürlerdi. Şimdi onların kendine düşman gibi bakmasına bir anlam veremedi. Acıyla öyle bakıyorlardır diye düşündü. Yanlarına varıp ‘rahmetlinin annesi bizimle geldi’ diyecekti. Biraz yaklaşmıştı. Tam konuşacaktı ki; rahmetlinin hanımı nefretle “yeni ahbabınız hayırlı olsun” dedi ve kızı, annesi birlikte komşunun hanımına sırtlarını döndü.

Komşu kadın anlamıştı. Rahmetlinin hanımı ona ‘teyzesi olan’ kaynanasını arabalarına bindirip getirdiği için kızıyordu.

Şaşkınlığı daha arttı. Kaynanasının rahmetlinin hanımının aynı zamanda teyzesi olduğunu öğrenmişti. Onun için bu kine, düşmanlığa aklı ermedi. O insanlık görevini yapıp rahmetlinin annesini yanlarında alıp gelmişti. Gerisi onu ilgilendirmezdi. Rahmetlinin hanımına biraz da kızmıştı. 

Rahmetlinin annesi Nazmiye hanımın yanına geldi. Çok üzgün olan kadının koluna girdi ve biraz ilerideki banka götürdü. Birlikte oraya oturdular. Caminden cemaatin çıkmasını beklemeye başladılar. Bir süre sonra cemaat camiden çıktı. Cenaze namazı kılındıktan sonra herkes arabalarına bindi. Hep birlikte mezarlığa gittiler. Cenaze defnedildi. Herkes arabalarına binip mezarlıktan ayrıldı.

Rahmetlinin eşi çocukları ve kayınvalidesi, kayın biraderi hiç beklemeden oradan ayrıldı.

Komşusu karısı Nazmiye hanımı bekliyordu. Nazmiye hanım oğlunun mezarının başında dua ediyordu. Komşu kadının kocası karısına “teyze bizim zorunlu misafirimiz oldu. İnşallah yanlış yapmıyoruz” dedi.

Karısı “niçin yanlış olsun? İnsanlık görevi bu… Hem sen merak etme; o kadını sitede hiç seven yok. Konuşmayız olur biter”  dedi.

Bu sırada Nazmiye hanım yanlarına geldi. Ona bir iki teselli lafları söylediler. Birlikte arabaya binip evlerine geldiler.

Bu sırada Fevzi beyin evinde onun için mevlit okutuluyordu. Komşunun hanımı rahmetlinin annesine “oğlunun evine gitmek istersen beraber gideriz” dedi. Nazmiye hanım “sağ ol kızım gitmesem daha doğru olur. Müsadenizle ben evime döneyim” dedi.

Komşunun hanımı bu duruma çok üzülmüştü. Kendinin de iki oğlu vardı. İlerde aynı durumda kalma endişesiyle de irkilmişti. “Olur mu efendim? O kadar yoldan geldiniz. Bu gün bize misafir olun yarın biz sizi yolcu ederiz”. 

Birazda ısrar edince Nazmiye hanım kalmayı kabul etti.

Komşunun hanımı “yoldan geldiniz. Ayrıca üzgünsünüz. İsterseniz biraz istirahat edin” dedi. Nazmiye hanım sessiz kalınca ona bitişikteki odada dinlenmesini önerdi. O da sessizce o odaya geçti.

Bu sırada komşu hanımın kocası da yanındaydı. Nazmiye hanım öbür odada istirahata çekilince kocası ile baş başa kaldılar.

Komşu kadın “çok şaşırdım. Bunlar nasıl insan böyle?” dedi.

Kocasının aklına karısının kendi annesine davranışı geldi. İçinden 'ben ölürsem, benim annem de çok farklı bir şeyle karşılaşmaz' diye geçirdi. Karısına “haklısın karıcığım. Ben de çok şaşırdım. Onu bu gece burada kalması için gösterdiğin çabaya hayran kaldım” dedi.

Kadın kocasının bu sözlerinde biraz kinaye sezdi; ama belli etmedi. İçinden 'aklınca bana laf çarptırıyor. Bir de annesinin bana yaptıklarını görse. O zaman böyle laf çarptırmazdı' dedi. Sonra yine kendi oğulları aklına geldi. 'Bir de kızımız olsaydı' diye düşündü. İçinden 'yaşım genç; neden olmasın?' diye geçirdi.

Rahmetli Fevzi beyin annesinin durumuna düşme korkusuyla paniğe kapılmıştı. Yine içinden 'inşallah oğlanlar temiz aile evlatlarına çatarlar' diye geçiriyordu. Kocasına “haydi sen çok konuşma da sana söyleyeceklerimi al gel. Misafiri iyi ağırlayalım” dedi. Ve siparişini verdi.

Kocası karısının istediklerini almak için gitti. Kadın mutfağa girmişti ki kapının zili çaldı. Açtı baktı çok şaşırdı. Kapıda rahmetlinin oğulları vardı. “içeri girebilir miyiz?” dediler. Kadın şaşkınlıkla “buyurun” dedi.

Büyük oğlu hemen söze girdi. “babaannem sizde sanırım” dedi. Komşu kadın “evet; bu gün dönecekti. Bırakmadık; yarın gidecek. Size gidelim diye önerdim. Kabul etmedi” dedi. Delikanlı “çok sağ olun. Size teşekkür ederiz; kendisini görebilirmiyiz?” diye sorunca komşunun hanımı “tabi buyurun” diyerek onları babaannelerinin odasına götürdü. “Buyurun siz hasret giderin” deyip çıktı.

Bu arada kocası siparişleri alıp gelmişti. Karısı fısıltıyla olanı biteni anlattı. Birlikte salonda onları beklemeye başladılar. Bir süre sonra torunlar yani Fevzi beyin oğulları babaannelerinin yanından çıktı. Komşularına babaanneleri için yaptıklarından dolayı çok teşekkür edip gittiler.

Arkalarından Nazmiye hanım odadan çıkmıştı. Gözleri hafif yaşlıydı. Onlar bir şey sormadan “beni teselliye gelmişler. Biz seni hep arayıp sorarız; seni hiç yalnız bırakmayız dediler” diye torunlarının geliş sebebini açıkladı.

Komşunun çocukları okuldan gelmişti. Birlikte yemeğe oturdular. Yemek süresince çıt çıkmadı. Yemekten sonra çocuklar odasına çekildi.

Onlar birlikte salona oturdular. Kadın meraktan çatlayacaktı. “Teyze; gelinin kız kardeşinin kızıymış. Aranızda ‘ne geçti de?’ böyle düşman oldunuz” diye sordu.

Kocası o sırada kaşıyla gözüyle karısını uyarmaya çalışıyordu; ama o kocasını hiç umursamadan soruyu sormuştu.

Nazmiye derin bir iç çekti “ah kızım; anlatması uzun sürer dedi.”

Komşu hanımın merakı artmıştı “teyze uzun da olsa sen anlat. Anlat ki içine dert olmasın. Biz dinleriz değimli kocacığım?” diye bu arada kendine kızgın bakan kocasına soru yöneltti. Kocası ne yapsın? Misafirin yanında huzursuzluk çıkmasın diye “haklısın karıcığım. Teyze istersen anlat. Biz sıkılmadan dinleriz” diye biraz diş gıcırtarak cevap verdi.

Nazmiye hanımın annesi bunların farkında değildi; anlatmaya başladı.

“Kızım sorma” dedi. “Biz iki kardeştik; çok iyi geçinirdik. İkimizde birbirimizin sırdaşı idi. O dayımızın oğluyla; ben de amcamızın oğluyla evlendim. Onun bir oğlu, bir kızı oldu. Benim de üç çocuğum oldu. Biri kızdı. İkisi de özürlüydü yaşamadı. Bir oğlanla kaldım. Benim kocam memurdu. Kardeşimin kocası çiftçiydi. Biz memuriyet gereği o şehir senin, bu şehir benim dolaştık durduk. Yazları hep köye gelirdik.  Kardeşim, çocuklarımız güle oynaya tatil yapardık. Kocalarımız da çok iyi anlaşırdı. Bu sırada iki kardeş ‘benim oğlanla onun kızı’ evermeyi kararlaştırdık. Kocalarımız çok karşı çıktı. Biz de akraba evliliği yaptık; hiç iyi olmadı, çocuklarımızdan sakat doğan oldu diye itiraz ettiler. Çünkü kardeşimin de ölen iki çocuğu özürlü doğduydu. Ama biz kimseyi dinlemedik. Çocukların bile fikrini almadan; ‘aramıza el girmesin diye’ onları evlendirdik. Biz de akraba çocuklarıyla evlenmiştik. Bizim sıkıntılarımız oldu. Ama bu sıkıntı herkeste de vardı. Biz iki kardeştik. Yarın ihtiyarlayınca elkızı, eloğlu bakmaz dedik. Ama çok hata yapmışız; ben çok yanılmışım” dedi.

Komşu hanımın merakı artmıştı. “Ne oldu da? Böyle kanlı bıçaklı oldunuz” diye sordu.

Kadın yine derin bir iç çekti. “Her şey çok iyi başladı. Hep gülüm balımdık. Gelin hamileydi. Bu sırada benim adam da çok hastaydı. Bir gün ben oğlanın evine geldim. Kardeşim o sıra kızı doğum yapacak diye orada kalıyordu. Gelin akraba evliliğinden doğan çocuk sakat olurmuş diye duyup, paniğe kapılmış. Çok sinirliymiş. Ben geldiğimde kardeşim bundan bahsetti. Ben de geline ‘kızım biz de akraba evliliği yaptık. Her zaman sakat doğacak diye bir şey yok. Çok şükür ne sen, ne kocan hiç sakat makat doğmadı. Hamiliğine dikkat edersen bir şey olmaz’ dedim. Benim tek söylediğim bu. Bunlar analı, kızlı ‘çocuk sakat doğarsa biz mi kusurlu olacağız. Sen ne demek istiyorsun diye?’ bana çok laf söylediler. Az daha döveceklerdi. Oğlum arada kaldı. Zaten oğlanı korkutmuşlar. Çocuk ben gelince çok eksikleniyordu. Bu kavga üzerine oğlum ‘anne; hanım doğum sebebiyle çok sinirli. İstersen sen şimdi git. Doğumda gelirsin’ dedi. Ne yapayım ben de çaresiz eve döndüm” diye sözlerine ara verdi.

Herhalde komşu hanım çok dedikoducu biriydi.  İçinden rahmetlinin annesine 'hı siz hep böyle meleksinizdir. Gelinler de hep şeytan. Kimbilir? Gelinine neler yaptın da? Kadıncağız sana düşman olmuş' diye geçirdi.

Az önce Nazmiye hanıma acırken birden gelinden yana dönmüştü. Kocasının “bırak artık teyzeyi yorma. Zaten üzüntülü; müsaade et dinlensin” dediyse karısı merakla “peki doğumda gittin mi?” diye sordu.

Nazmiye hanım komşu beye “yok oğlum. Anlatmak istiyorum. Bu günkü davranışlarına çok gücendim. Anlatayım da rahatlayayım” dedi. Adam “peki teyze… Siz anlatın hanım dinlesin; izninizle ben yatacağım” dedi. Karısı kocasına ters ters bakıyordu.

Nazmiye hanım içinden ‘bu zavallı da esir olmuş; annesine saklıca gidiyordur’ diye geçirdi. Sonra “gelin doğurduğu sırada kocam çok hastaydı. Her gün üniversite hastanesine taşınıyorduk. Ardan yirmi gün geçti. Biraz iyileşince birlikte gittik. Oğlumuzun evinde iki gün zor kalabildik. Hem gelinde, hem annesinde bir afra, bir tafra... Oğlan da çok huzursuz… Gerisin geri dönüp geldik” dedi.

Komşunun hanımının aklına bu kez kendi kaynanası gelmiş; kadına yine kızmıştı. İçinden 'Tabi kendilerinde hiç kusur mu olur?  Bunlar hep böyledir. Gelinlerine kan kusturur; sonra melek kesilirler' diye geçiriyordu.

Kadına biraz kızmaya başlamıştı; o kızgınlıkla “ee! Sonra?” dedi.

Nazmiye hanım komşunun hanımının kendisine kızdığını fark etmemişti. Devam etti. “Sonrası kızım; bir daha oğlumun evine adım atmadım. Benim kocam öldü. Onun kocası öldü. Hiç gidip gelmedik. O gün bu gündür konuşmuyoruz. Oğlum ara sıra saklıca gelip, hatırımı sorardı. Son zamanlar karısı fark edip sıkıştırınca ‘gelip gitmesi’ çok seyreldi. Onu en son altı ay önce gördüm. Bu gün görmeyi çok istedim; ama göremedim” dedi.

Komşunun hanımının bu kez canı acımıştı. “siz söylemediniz mi? Oğlumu son bir kere göreyim demediniz mi?” diye sordu. Nazmiye hanım “söylemez olur muyum? Gelinin kardeşine yalvardım. Ablasından korkusuna olmaz dedi” diye soruya cevap verdi. “İşte kızım; araya el girmesin de yaşlılığımızda el ele birbirimize destek oluruz diye iki kardeş dünür olduk. Sonunda birer kanlı düşman olduk. Maşallah iki oğlun var. Kızım sen sen ol oğullarına git hiç bilmediğin, tanımadığın yerden kız al. Sakın ha! Sakın birbirinizden alıp, vermeyi aklınıza getirmeyin. Bize bakıp ders alın” dedi.

Az önce içinden kızıp haksız görmeye çalıştığı Nazmiye hanım ona şimdi çok yakın geliyordu ve çok canı acımıştı. Nazmiye hanımın elinden tuttu “Şükür sağlığın yerinde teyzeciğim. Şimdi nereye gideceksiniz? Başka kiminiz-kimseniz var mı?“ diye sordu.

Kadın bir kere daha iç çekti. “Hiç kimim kimsem kalmadı. Gerçi torunlar var ama. Kız torunu gördün yanıma bile gelmedi. Oğlanlar da analarından korkusuna gizlice gelmiş. Bundan sonra arayıp, sormazlar. Bizim orda bir huzurevi var. Gidip oraya yerleşeceğim. Orada insanlara iyi bakıyorlarmış” dedi ve sustu.

Ortaya sessizlik kaplamıştı. Komşunun hanımı Nazmiye hanımın annesine bu kez gerçekten canı acımıştı. “teyzeciğim üzülmeyin. Bakın torunlarınız sizi arayacakmış” dedi. Nazmiye hanım “sağ ol kızım; izin verirseniz ben yatayım” dedi. Sonra odaya gidip yattı.

Komşunun hanımı da çocuklarının odaya girdi. Onların uyuduğunu görünce gidip yattı. Bütün gece kadının anlattıklarını düşündü. İlerde iki oğlunun da elinden kayıp gideceği endişesi aklına gelince midesine kramp giriyordu. Kocasına baktı uyuyordu. Kaynanasıyla kavgaları aklına geldi. Kocasının ikisinin arasında çaresiz çırpınışını hatırladı; çok canı acıdı.

İlk fırsatta ona “annene ziyarete gidelim” diyecekti. Artık kaynanasıyla hiç kavga etmeyecekti. 'İnşallah gelinlerimle iyi anlaşırım' diye düşündü. Uykusu gelmişti, uyudu.

Sabah erkenden kalktı. Rahmetlinin annesi de çoktan kalkıp gelmişti. Kocası, çocuklar kalktı geldi. Komşu kadın güpür güpür kahvaltı hazırlıyordu. Kocasını görünce “günaydın kocacığım” dedi.

Adam şaşırmıştı. Karısı uzun zamandır ilk kez böyle erken; hem de güler yüzle kahvaltı hazırlıyordu. İçinden 'hayırdır inşallah' dedi.

Kahvaltıya oturdular. Kahvaltı sırasında pek konuşmadılar. Kahvaltı bitmişti. Nazmiye hanım ev sahiplerine “ben artık gideyim” dedi. Her ikisi birden “bugün de kalsaydınız; yorgunluğunuz geçmemiştir” dediler.

Nazmiye hanım “sağ olun ben gideyim. Yolcu yolunda gerek” dedi. Komşunun beyi “peki teyze; ben sizi garaja bırakırım” diye cevap verdi. Hazırlandılar. Kadın ev sahibi kadınla vedalaştı.

Adam, çocuklar ve Nazmiye hanım arabaya binip gittiler.

Komşu kadın arkalarından bakarken dalıp gitti.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder