14 Aralık 2016 Çarşamba

ŞUAYİP BEYİN ALIŞKANLIĞI




Şuayip efendi o gün yine her zamanki gibi erkenden kalktı. Böyle erken kalkmalar onun alışkanlığı halini almıştı.

Her sabah erkenden kalkar, usulca salona geçerdi. Sonra önce mide koruyucu ve ağrı kesici hapını içer; daha sonra kapıcının getirdiği gazeteyi kapıdan alır; sonra televizyonda belgeseli açar; geçer karşısına kurulur ve gazetedeki ilginç başlıklara göz gezdirerek belgesel izleyerek vakit geçirirdi.

Bu vakit geçirme eşinin kalkıp kahvaltı hazırlamasına kadar devam ederdi.

Her sabahın bir alışkanlığı olarak aşağı yukarı hep böyle olurdu.

O sırada kapı çalınırsa haliyle o açardı.

Komşuları onun bu kapı açmalarına alışsa da 'eşinin kalkıp kalkmadığını' mutlaka sorarlar o da bıkmadan o soruyu soran komşusuna ‘eşinin biraz rahatsız olduğunu’ veya ‘gece biraz geç yattığı’ mazeretini söyler bu sıra içinden "size ne be yahu? Her gün her gün benden hesap sorar gibi aynı soruyu soruyorsunuz" diye geçirir; ama bu tepkisini hiç belli etmezdi.
   
Ama o en çok ona; yani Huriye Hanım'ın kapı çalışına alışmıştı.

Mübarek kadın her gün hemen aynı saatte kapının zilini çalardı. Kapıyı açılınca da kafasını kapıdan içeri sokar gibi yapıp "seninki daha kalkmadı mı?" der; Şuayip efendinin cevabını beklemeden günlük dedikodusunu yapar; bu sırada 'nereden? Nasıl? Ne zaman?' haber alıyorsa alıyor apartmanda veya sokak içindeki komşu apartmanlardan her hangi birinde olan bir olayı haber olarak ilk o verirdi.

Onun sayesinde 'hangi evde karı koca kavga etmiş? Hangi evde koca veya karısı kapıyı çarpıp çıkmış? Kimin oğlu veya kızı ne yapmış? Kimin kaynanası veya kayın validesi veya teyzesi, halası gelmiş? Nasıl karşılanmış?' gibi haberlerden birini ilk ondan öğrenirlerdi.
  
Onun bu haberlerini ‘eşi kalkınca’ ona iletir; birlikte o haberi değerlendirirlerdi.

Bu da onların yaşamlarının vazgeçilmez alışkanlıklarından biri olmuştu.

Şuayip efendi adı gibi biliyordu ki; Huriye Hanım onun kapısından ayrılıp gittiği ilk kapıdan itibaren her çaldığı kapıda karşısına çıkana ilk haber olarak kendisi için "kapıyı yine o açtı. Ayol kadın kocasını alıştırmış kendinin öğleye kadar yatmasına. Ellerde ne kocalar var?" dediğini de adı gibi biliyordu. Bu aklına geldikçe de "ilahi Huriye hanım senin elinden uçanla kaçan bile zor kurtulur" derdi.

Gerçekten eşiyle arasında eşinin geç kalkması konusunda aralarında 'zımni' bir anlaşma vardı sanki.

Şuayip efendi nedense eşinin geç kalkmasını onun bir hakkı gibi alışmış ve adeta kabullenmişti. Çünkü kendisinin hastalanıp sokağa fazla çıkamaz hale geldikten sonra her gün evde olmasına da eşi alışmış; yani o da bunu kabullenmişti. Bu şekilde hiç sorunsuz gül gibi geçinip gidiyorlardı.

İşte o gün yine erkenden kalkıp mide koruyucu ve ağrı kesici hapını içip televizyonun karşısına kurulduğu sırada aklına bunlar gelmiş ve Huriye Hanımın kapı çalmasını beklemişti ki; içine ani bir acı çöktü.

Çünkü Huriye Hanım iki gün önce aniden vefat etmiş, komşular elbirlik defnedip gelmişlerdi. O rahatsız olduğu için gidememişti.
   
Şuayip efendi uyku sersemliğiyle kalkıp aklından geçen düşünceler nedeniyle Huriye Hanımın vefat ettiğini unutmuş; onun her zamanki kapıyı çalmasını beklerken Huriye hanımın ölümü aklına gelince gerçekten çok fena olmuştu.

Mutfağa gidip bir bardak su içti ve can sıkıntısıyla tekrar yatak odasına gidip yatağa uzandı.

Onun erkenden kalkmalarına alışkın olan eşi onun tekrar gelip yatağa yattığını fark edince "hasta mısın yoksa?" dedi.

Şuayip efendi canı sıkkın ve düşünceli bir yüz ifadesiyle "Huriye Hanımın ölümüne alışamadım" deyince eşi kocasının boynuna sarılıp  "canım benim. Ne var üzülecek? Hepimizin gideceği yer orası değil mi?" derken eşinin hastalığı aklına gelip moralinin bozulduğunu düşünmüş ve ona sevgiyle sarılmıştı.

Halbuki o kendi hastalığı aklına geldiği için morali bozulup canı sıkılmamıştı ki. Onun o sabah canını sıkan her gün sabah aynı saatte duymaya alıştığı zili duyamayışı ve her gün gelip ilk dedikodu haberini veren Huriye Hanımın yokluğuydu.
 
Ama sonunda onun yokluğuna da alıştı...             


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder