29 Aralık 2016 Perşembe

DEĞER MİYDİ?

         Yanımdaki yatak boştu. İçimden “inşallah sıkıntı vermeyen biri gelir” diye geçiriyordum.

Hastane, hapishane gibi yerlerde kalanlar bilir. Orada yatak veya oda komşunu seçme şansın yoktur. “Bahtına kim çıkarsa?” yani.

Eğer uyum sağlamaktan zorluk çekersen hapishanedeysen cezan, hastanedeysen hastalığın daha çekilmez hale gelir.

Tabi buralarda çok seyrek kalanlar için geçerli durumlar bunlar. Yoksa böyle hanelerin gediklisi olursan “kim komşun olsa?” senin için önemli değildir. Yaşaya yaşaya bunun önemli olmadığını; eğer önemsersen yaşamın daha çekilmez hale geleceğini bilirsin ve ‘komşun her kimse?’ onunla iyi geçinmenin yolunu bir şekilde bulursun.

Bu ya ‘höt hötlenip’ komşunu sindirerek; ya da ‘onun höt hötlenmesi sonucu’ sinerek olur; ya da ortak bir dil bulup huzuru sağlayarak.

Ben daha çok hapishane değil de hastanelerin adeta gediklisi olmuştum.

Geçmişte hapishanede görüp yaşadıklarını bir roman çalışmamda “Halim Selim” isimli karakterde resmetmeye çalıştım. Hastanede görüp yaşadıklarımı da “Öykülerle Yolculuk” başlıklı uzun öykü içinde kurgulayarak yazıyorum.

Buradan bakıp “Öykülerle Yolculuk” için hastane anıları sanılabilir. Öyle değil. Orada görüp tanıdığım; davranışlarıyla beni etkileyen Temur efendi üzerinden ellili yıllarda başlayan ve ‘taşı toprağı altın’ diyerek İstanbul yoluna düşenlerin öykülerinden hareketle o yıllardan günümüze İstanbul’un hikayesini yazmaya çalışıyorum.

O hikaye içinde değişik hanelerde veya dışarıda görüp tanıdığım kimi insanların yaşam öykülerini kurguluyorum.

Bunun ‘ne nenem bir şey olduğunu?’ o öykü yolculuğuna katılanlar bilir.

Neyse diyeceğim o değil. Burada içimden “inşallah sıkıcı biri gelmez” diye geçirirken hastane personelinin refakatinde gelen ve sonradan oldukça dramatik hikayesi olduğunu öğrendiğim birinin yanımda geçen kısacık üç beş gününü yazacağım.

Uzatmadan yazayım. Arkadaş enine boyuna ‘sonradan öğrendiğime göre yüz yirmi kilo’ biriydi. Bir bankadan emekli olmuş. Emekli ikramiyesiyle bir de evceğiz almış. O yeni evine yerleşip emekliğinin sefasını süreceği zannederken hastalanıp doktora gitmiş. Doktor “senin rahatsızlığın akciğerlerinde… Bir süre yatarak tedavi olman gerekir” deyince onu alıp benim odada boş yatağa yatırdılar.

Arkadaş iri yarı biri olunca önce biraz ürktüm tabi. Öyle ya! Ters biriyse işimiz zor.

Oralarda gedikli olmanın tecrübesiyle ona “geçmiş olsun” desem de çok ilgilenmeden ‘nasıl biri?’ anlamaya çalışırken arkadaş gelip yatağına kurulur kurulmaz kumandayı eline aldı.

Bu arada yazayım; şimdi artık hastaneler oldukça konforlu. Birçok hastanın evinde asla göremeyeceği konfor var. Kimileri bu konfora, her öğün düzenli gelen ‘güzel’ yemeklere bakıp şükrediyor “Allah devlete millete zeval vermesin” diyor.

Bu arkadaş öyle çok şükürcü değilse de; özellikle haber saatlerinde gözü ekranda yanındaki refakatçisiyle öyle iktidarı övüyor. Benim de hiç hazmetmediğim ekranda o görüntüler. Kumanda elimde olsa zaplayıp geçerim; ama kumandayı arkadaş eline aldı. Bu sırada haliyle aramızda bir soğukluk oluştu.

Bir iki gün öyle geçti; sonunda dayanamadım “arkadaşım. Bu odayı ortak kullanıyoruz. Ben bu görüntülerden rahatsızım. Buraya tedavi için geldik” deyince arkadaş kumandayı uzattı “al abi ya! Ben de sevmiyorum bunları. Öylesine takılıyorum” deyince aramızda soğukluk moğukluk kalmadı.

O saate kadar onunla hiç ilgilenmemiştim. Kumandayı uzatınca “yok. Kapat da kafa dinleyelim” dedim ve rahatsızlığının ne olduğunu sordum.

Yukarıda yazdığım gibi bankada veznedarlık yaparken emekli olduğunu; çok sigara içtiğini; onun çalıştığı sıralar para sayma makinesi olmadığını; paranın tozunu kirini yuttuğunu; hastalığının asıl sebebinin o olduğunu söyledi.

Buraya gelmeden kısa süre önce emekli ikramiyesinin yanına kredi çekip ev aldığını; o eve yenice taşındıklarını; daha eşyaları açmadan ani rahatsızlanınca hastaneye yatırıldığını söyledi.

Maaşını; sendikalı olup olmadığını sordum. Çalıştığı bankada sendika yokmuş. Ücretler de çok düşükmüş. Aldığı ikramiye ev parasının yarısına yetmemiş. Yarsını da ikramiye ile karşılamış.

Arada bir telefonla birilerini arayıp onlara talimat veriyordu.

Telefonla konuştukları çeşitli ustalarmış. Evinin eksik gediğini telefon talimatıyla tamamlatmaya çalışıyordu. En büyük hayali yeni aldığı evinin balkonunda eşiyle, çocuklarıyla bir akşam çayı içip yılların yorgunluğunu atmaktı.

O bunları anlattıkça ona daha kanım kaynadı; baştan ona karşı önyargılı davrandığımı anladım.

Odaya geldiğinin beşinci günüydü. İki kızı varmış. O gün anneleriyle birlikte ziyaretine geldiler. Büyük kız lise iki terkmiş. Küçük kız gözlüklü bıcırık bir şeydi. Bir gün önce karnesini almış. Okulunda almadık ödül bırakmamış. Ödüllerini sevinçle babasına gösterdi. Babası onu öpüp kutladı; sonra "hastaneden çıkınca sana çok güzel bir hediye alacağım" dedi. Küçük kızın 'alı al, moru mor' olmuş; çok sevinmişti.

Baba onların ziyareti ve küçük kızının başarısının gururu; küçük kız da babasını sevindirmenin ve babasının ona alacağı çok güzel hediyenin sevinci içindeydi. Bir süre daha oturup evlerine gittiler.

Arkadaş onlar gidince birden fenalaştı. Aldığı oksijen yetmiyor; kandaki karbondioksit hızla yükseliyordu. Telaşla koşup hemşireye durumu söyledim. O doktor çağırdı. Gelen doktor baktı; hastanın yoğun bakıma kaldırılması için talimat verdi. Görevliler tekerlekli sedye ile koştu geldi. Onu o sedyeye yatırıp yoğun bakıma götürdüler.

 O sırada çok şaşırmış ve üzülmüştüm; ama akıbetini öğrenememiştim.

Ertesi günü merakla tanıdığım hemşireye durumunu sordum. Durumunun iyi olmadığını; tedaviye devam edildiğini söyledi.

Yoğun bakıma kaldırıldığının ertesi gece vefat ettiğini öğrendim.

Bunu öğrenince çok üzüldüm tabi. O sıra küçük kız aklıma geldi.

Sevinç ve gurur ve heyecanla babasını bekleyen küçük kız iki gün sonra babasının tabut içinde eve geldiğini görecekti.

“Acaba babasını dört gözle beklerken; onun tabut içinde eve geldiğini görmek bu kıza nasıl izah edilir? İzah edilebilir mi? İnsan canından çok sevdiği kızlarına, sevdiklerine bu acıyı niçin yaşatır? Bu yaşatılan acı karşısında sigaradan elde ettiği şey, kazanç, zevk nedir? Küçük kıza bu acıyı yaşatmaya değermiydi?” diye düşündüm; mantıklı akla uygun bir cevap bulamadım.

2 yorum:

  1. Değmez fakat gelde bunu sigara içenlere anlat.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba dostum. Gerçekten öyle. Hemen herkes bu rahatsızlığa yakalanınca fark eder yanlışını; ama çok geç kalınmış olur.

    YanıtlaSil