17 Aralık 2016 Cumartesi

BİR YOL ARKADAŞI



Otobüse binip yerime oturdum.

Başlığa ‘bir yol arkadaşı’ yazdığıma bakmayın siz. Çünkü oldum olası yolculuklarda yanımda kim olursa olsun konuşmayı hiç sevmem. En büyük zevkim camdan yolu seyretmek veya gözlerim kapalı otobüsün iniltisini dinleyerek yolculuk yapmaktır.

Bunda başkalarını umursamaz olduğunu sanabilirsiniz. ‘Öyle sansanız? haksız da sayılmazsınız.’

Gerçekten kimsenin derdini tasasını dinleyecek halim yok. Çünkü hani bir laf var “söyleme derdini, söylersem derdimi…” diye nokta nokta devam eder. Şu sıralar tam öyleyim. Kendi derdim başımdan aşkın. Öyle olunca da “dertleri zevk edindim bende neşe ne arar?” dediği gibi bir şarkının öylesine yaşayıp gidiyorum işte.

Onun için çevreme pek umarlı değilimdir. Bu biraz da öyle kimseye hayrım olmayacağını bildiğimden tabi… Yoksa herkes için herkesin var olduğu kavgalarda ben de var oldum yıllardır.

Neyse ne?

Biri selam verip oturunca aklımdan hızla geçti bunlar.

Ama yine de selamını aldım ve camdan dışarı bakmaya ettim.

O yine “merhaba” dedi. “Merhaba” diye cevap verdim. Elimdeki bastonu gördüğü halde “baston mu taşıyorsunuz?” dedi. Gülümseyerek “taşımıyorum, kullanıyorum” dediğim sırada aklıma İstanbul’da bir yerde otururken yanımda oturan ‘sonradan konuşmasından Karadenizli olduğunu anladığım’ bir adamın gülümseyerek bana bakarken elindeki bastonu işaret edip “ha punu çok erken almışsın eline da” diye soruşu gelmişti.


O sıra önce ondan da sıkılmıştım; belli etmeden “hu punu ele almanın yaşı kaç beyefendi?” demiştim. O da gülümsemesini hafiften kahkahaya çevirmiş “Ne kızaysun yeğenim?” demişti.

O sıra yaşadıklarım aklıma gelince dalmıştım ki; yanımdakinin ısrarla sohbet etmeye çalıştığını fark ettim.

İçimden “tam adamına çattım. Zorla sohbete çalışıyor” diye geçirdim. Ve başımı arkama yaslayıp, gözlerimi kapadım. Göz aralığından onu gözlüyordum.

“Çok mu hastasın?” dedi. “Yo!” dedim. “Trafik kazası mı geçirdin” diye üsteledi. Ben yine “yo!” diye cevap verdim.

Adam kızıp da “be adam, ‘yo! yo!’ diyorsun. Bu bastonu kıçına mı sokuyorsun?” dese yerden göğe haklıydı. Ne yapayım? Yukarıda da yazdım ‘huyum buydu’ benim. Özellikte yolculukta sohbet etmeyi de hiç sevmiyordum.

Ama bu komşumun beni “illa” konuşturmaya kararlı olduğu anlaşılıyordu.

Onun için dönüp “hayırdır, yolculuk nereye böyle?” dedim.

Aslında sorum çok komikti. Bindiğimiz otobüs şehir içi otobüstü. Bir semtten diğer semte gidiyorduk.

O sanki benim bu sorumu bekliyormuş. “Tam otuz yıl” dedi. “Tam otuz yıl hiçbir isteğini söyleyemiyordu. Hiçbir ihtiyacını gideremiyordu. Tam otuz yıl baktık. Allah rahmet etsin geçen yıl öldü” dedi.

Şaşırmıştım; belli ki çok dertliydi. Ama yazdım ya “ben de dert babası değilim”

Yine de “Başınız sağ olsun. Özürlü müydü” diye yine sordum; ama bu sorumun da çok aptalca olduğunu fark ettim. O benim bu şaşkın soruma alınmadan “evladımdı.  Özürlü olan o değil bizdik; biz. Akraba evliliği sakıncalı dendiği halde bile bile evlenen asıl özürlü olan bizdik” dedi.

“Ya öylemi? Çok üzüldüm. Kız mıydı? Oğlan mıydı?” diye sanki çok fark edermiş gibi sordum.

Aslında böyle aptalca sorular soracak biri değilim. Ama hiç istemeden tanımadığım birinin can sıkıntısına üzüntüsüne ortak olunca da ‘belki elimden bir şey gelmeyeceğini bildiğim için’ böyle saçmalıyordum.

Ancak bu kez de sohbete devam arzusunu ben duymuştum.

Adam soruma “ne fark eder? Evladımızdı; tam otuz sene bizimleydi, geçen yıl kaybettik” dedi.

Dikkatli baktım; benden beş altı yaş büyük gözüküyordu. “yaşın kaç?” dedim. “Elli beş” dedi.

Benden beş yaş küçüktü. Anlaşılan yaşadıkları onu erken çökertmişti. İçimden ona karşı bir sıcaklık duydum “emekli misin?”  dedim.

İki yıl önce belediyeden emekli olduğunu; belediyede başkan değişince çok zorluk çektiğini; yeni başkanın onu sürekli oradan oraya gezdirdiğini; ama “çok şükür” emekli olduğunu söyledi.

Belli ki anlatacak çok şeyi vardı; ama ineceği durağa gelmişti.

Hızla kalktı. Elini sallayarak indi. İnerken “neler çektim, neler?” diye söyleniyordu.

Otobüs hareket etti.

O aşağıda hala kendi kendine söylenmeye devam ediyordu.

İneceğim durağa daha epey vardı.  Kafamı arkaya yaslayıp yola devam ettim.                                                                                                                                 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder