Doktorumun verdiği
antibiyotiğe akşam yemeğinden sonra başlamayı düşündüm; öyle de yaptım yemek
sonrası antibiyotiği yuttum. O sıra aslında ‘hapı yutmuşum’; ama farkında
değilim.
Biraz sonra elimde
karıncalanma başlayınca işkillendim. Çünkü daha önce de başka bir antibiyotik
yutunca aynı şekilde karıncalanmayla başlayan alerji sonucu hastaneye son anda
yetiştirilip ölümün kenarından dönmüştüm.
O sıra elim
karıncalanmaya başlayınca aklıma geldi bunlar. Kardeşime telefon edip
“antibiyotik alerji yaptı. Gel beni hastaneye götür” deyip onu bellemeye
başladım.
Bir süre sonra
karıncalanma artmıştı. Eşim “yüzün morarmaya başladı” deyince “dur yahu korkma”
deyip lavaboya gittim. “Ne morarması. Resmen siyahlaşmıştı.”
Bu sırada nefes almam
da zorlaşmıştı. Zaten hep zor nefes aldığım için fark etmemiştim; ama yüzümü
aynada görünce işin ciddiyetini anladım. Ambulans çağırmayı düşündüm. Çünkü
kardeşimi bekleyemeyecektim; ama daha önce ambulans için aradığımda çok soru
sormuşlardı. Şimdi o sorulara cevap verecek durumda değildim.
Kardeşimi arayıp “sen
Servergazi’ye gel” dedikten sonra orada asılı kabanı sırtıma aldım; eşime “hadi
gidiyoruz” dedim. O şaşkınlıkla “nereye?” deyince “attaya” deyip dışarı çıktım.
Ayakkabıları bile giymeden asansörü çağırdım; çünkü durumum giderek kötüleşiyordu.
Asansör gelince eşimle bindik; düğmeye bastım.
Aklımda; yoldan geçen
arabalardan birinin önüne kendimi atmak vardı. Çünkü cadde çok işlekti.
‘herhalde bir insan çıkar’ diye düşünmüştüm. O düşünceyle asansörden çıkıp dış
kapıyı açtım. Eşim ardımda caddeye çıktık. Tam köşede sarı bir taksi duruyordu.
Gidip kapısını açıp bindim. Eşim de ardımdan bindi. Kornaya bastım; biri koşup
geldi. Şoförmüş. Geçti yerine oturdu “nereye abi?” dedi. Artık nefes alamaz
durumdaydım. Son bir gayretle “bas gaza. Servergazi hastanesine götür beni”
dedim.
Araba yürüdü “bas
gaza” dedim. “Abi ışıklar” dedi. “Oğlum bırak ışığı bas gaza. Yoksa ben
gidiyorum” dedim. “Nereye?” der gibi baktı; durumumun kötü olduğunu görünce
dörtlüleri yakıp gaza bastı. Ben de ön cama eğildim. Can havliyle “bas oğlum
bas” diyorum.
Bu şekilde ‘kırmızı,
yeşil’ demeden ışıkları birer birer geçtik. ‘sağ olsun’ böyle durumlarda
insanımız duyarlı. Kornanın sürekli çalmasından arabada hasta olduğunu anlayıp
sağa sola kaçışarak yol veriyorlardı.
Bu şekilde giderken
ileriden hastane ışıkları gözükünce sevindim. Ama artık nefes alamıyor gibi bir
durumdaydım. Acilin hizasından geçerken içimden ‘şuradan giriş verseler ne
olurdu’ dedim. Çünkü ilerden ışıklar dönüp gelip acile öyle gireceğiz. Daha önce
çok geldiğim için biliyorum.
Aklımdan bunlar
geçerken nefes almaya çalıştım. Artık hiç nefes alamıyordum. O sıra gözümün
önünde bir ekran belirdi. İki kızımın resmi düştü ekrana ve ortalık karardı.
Ondan sonra ne
olduğunu sonra anlattılar bana.
Can havliyle arabadan
inip alışkan olduğum acile yönelmişim. Kapıdan girmişim. Eşim, daha önce gelen
kardeşim ablam oradaki doktora benim antibiyotik içtiğimi, ismini söylerken ben
ablamın kucağına yığılmışım; kalbim durmuş.
Artık her şey ondan
sonra başlamış. Kardeşime evden durumu söyleyip “ben Servergazi’ye gelmeye
çalışacağım” deyince onlar PÜ inden benim doktoru arayıp durumumu anlatmış.
Doktorumun Servergazi acilini aramış. Orada o akşam tesadüfen göğüs
hastalıkları uzmanı nöbetçiymiş. Onunla konsültasyon yapmışlar. Benim içim her
duruma hazır halde bekliyorlarmış.
Ben ablamın kucağına
yığılınca görevliler ‘kesmek için vakit harcamak istemediklerinden’ üzerimdeki
parçalayarak çıkarmış. Birisi iki dişimi kırma pahasına ağzımdan boğazıma
oksijen hortumu sallamış. O sırada kalp masajı yapmışlar. Kalp sağlam olduğu
için fazla uğraştırmadan çalışmış. Beyne oksijenin zamanında gidip
gitmediğinden emin olmadıkları için uyutup yoğun bakıma kaldırmışlar.
Orada gecenin bir
vakti hikayesini yazdığım Angaralı gibi kendime gelip yaşama merhaba dedim.
Aslında benzeri
olayları çok yaşadım; ama kalbimin durup çalışmasını ilk kez yaşamıştım.
Yeğenimin beyi olan
112 de görevli doktor enişte “dayı. Her kalbi duran yaşama geri dönmüyor.
Milyonda bir ihtimal tekrar yaşama dönüyorlar. Yani senin için mucize olmuş”
deyince ben kalbimin durup yeniden hayata ‘merhaba’ dediğim o günü doğum günü
kabul ettim.
Yani 21 Aralık benim
yaşama ikinci kez “merhaba” dediğim bir gündür.
Gerçekten evden
çıkınca oralarda durağı olmayan sarı taksiye tesadüfen rast gelmekle başlayan
ve sonrasında saniyesi saniyesine hastaneye yetişip orada yeniden hayata dönüş
fırsatı bulmama bakınca bugünün benim için anlamı çok büyük.
Geçmişte yaşadığım bu
anıyı okuyup hayata merhaba dememe bir şekilde tanık olan herkese buradan
kocaman bir “MERHABA”.
Merhaba dostum, yaşadıklarını okuyunca inan ki ben de çok şey yaşadım. Doğum günün kutlu olsun.
YanıtlaSilÇok sağol Emin bey. Kuşkusuz herkesin kendi yaşamında çok ilginç ve zorlu anlar vardır. Ben bugünü yaş günü olarak kabul edince. Kendimce nedenini açıkladım.
YanıtlaSil