Bahçede ilkbaharda çiçek açan ağaçlar, tomurcuklanan
güller, yer yer çimenler üzerine serpişmiş papatyalar, arada gelincikler çok
hoş bir görüntü uyandırıyordu. Dün gelen misafirleri de henüz kalkmamıştı.
Yaşlı kadın çocukların gürültüsüyle misafirler rahatsız
olmasınlar diye torunlarıyla birlikte bahçeye inmişti. Yanında kızları da
vardı. Kızlarıyla gelen misafirleri ağırlamak için pikniğe götürme konusunu
konuşuyordu. Bir gözü de bahçenin ilerisinde oynayan torunlarındaydı.
Çocukların anneleri annelerinin evine gelince
çocuklarından da çocuklaşırlardı. Torunların yani kendi çocuklarının
gürültüsüne hiç aldırmıyorlardı. Yaşlı kadın arada bir kızlarına “kızım
çocuklara söyleyin; misafirler rahatsız olacak” demesine gülüp geçiyorlardı.
Yaşlı kadın “iş başa düştü” deyip torunlarına fazla
gürültü yapmamalarını söylemek için, torunlardan yana yönelmişti. Daha
yanlarına varmadan torunların çığlık çığlığa bağırıp yerde bir şeye işaret
ettiklerini gördü. “Hey çocuklar bağırmayın, ayıp” diyecekken “bir şey mi
oldu?” diye endişelenip oraya koştu. Kızları da çocuklara bir şey oldu diye
düşünüp onlar da telaşlanıp koştular.
Bu sırada çocukların çığlığı bütün bahçeyi sarınca
misafirleri de uyandırmıştı. Onlar da telaşla “acaba ne oldu?” diye
yataklarından fırlayıp bahçeye indiler.
Yaşlı kadın nefes nefese çoktan torunların yanına
varmıştı. Meğer çocuklar yerde bir kuş görmüş, ona bağrışıyormuş. Soluk soluğa
gelen yaşlı kadına çocuklar “bak anneanne! Şuna bak! Şuna bak!” diye bağrışıyordu. Yaşlı kadın “hay Allah çocuklar. Buna mı
bağrışıyordunuz?” derken bu sırada kızları yukardan misafirler koşup gelmişti.
Yaşlı kadın eğilip kuşu eline alırken bir yandan da
misafirlerden “kusura bakmayın. Şamatayla sizi de uyardık; çocuklar işte bunu
görünce heyecanlanmış galiba” dedi. Sonra eline aldığı kuşa baktı. “Ay bu
yavru! Herhalde yuvasından düşmüş” dedi. Yukarı ağacın dallarında bir yuva
arıyordu. Torunlar da ellerini çırpıp “ne olur anneanne bunu eve götürelim!”
diye bağrışıyordu.
Yaşlı kadın elindeki yavruya baktı. “Bu ağaçlardaki bir
yuvadan düşmüş. Bırakalım annesi gelip alsın” derken kuş yavrusunun zor nefes
aldığını fark etti. Misafir yaşlı kadın “kardeş bunu burada bırakırsak kediler
kapar. İstersen yukarıda iyileşmesini bekleyelim” dedi. Yaşlı kadın, misafire
“haklısın kardeş. Bu çocukların bağrışından bende akıl mı kaldı? Dediğin doğru.
Bunu burada bırakırsak kediler sağ komaz” dedi ve “haydi yukarı çıkalım” diye
misafirlerle birlikte eve doğru yürüdüler.
Bu sırada torunlar annelerinin de uyarmasına rağmen;
anneannelerinin etrafında “ne olur anneanne bir bakayım” diye çırpınıyordu.
Bu şamata içinde yukarı eve çıktılar. Salonda boş bir
kafes vardı. Yaşlı kadın hemen kafesi getirdi. Yavruyu kafese koydular. Su
kabını da doldurup yemliğe de bir miktar yem koydular. Sonra “bunu mutfak
penceresinin önüne koyalım. Orada şimdi güneş var. Belki güneş ısıtınca bir
yararı olur” deyip pencerenin önüne koydular.
“Belki canlanır dışarı çıkar” diye kafesin kapısını da
açık bırakmışlardı. Zaten başka yapacakları bir şey de yoktu. Yaşlı kadın
etrafında dönen torunlara “kuzularım yavru kuş hasta. Gürültü yaparsanız
korkar. Hadi çıkalım piknik dönüşü, o canlanınca seversiniz” deyince çocuklar
rahatsız olacak diye susup kuşa bakarak yavaşça salona geçti.
Bu sırada çocukların arkalarından misafir hanıma “ah bu
çocuklar! İçleri fıkır fıkır sevgi dolu. Deminden beri susun dedim susmadılar;
şimdi kuş rahatsız olacak diye nasıl sus pus oldular?” diye söylenerek birlikte
salona girdiler.
Sonra hazırlıklarını yapıp, misafirleriyle birlikte
pikniğe gittiler. Orada herkesin aklında hep kuş yavrusu vardı. Akşama kadar
bütün sohbetleri o yavru ve kuşlar üzerine oldu. Hepsi bir an önce eve gidip
kuşun ne olduğunu görmek için akşamı iple çekiyordu. Neyse akşama merak içinde
eve döndüler. Arabadan önce inen çocuklar çığlık çığlığa yukarı kuşu bakmaya
çıkarken yaşlı kadın, misafiri yaşlı kadın, misafirin kızları, kendi kızları
çocukların arkasından koştu.
Bu sırada onlardan önce mutfağa giren çocuklar “yaşasın kuş
canlanmış” diye bağırıyordu. Yaşlı kadın çocukların hemen ardından mutfağa girince
kafesin içinde çırpınan “cik cik” diye öten kuşu gördü. Yalnız kuşta bir tuhaflık
olduğunu fark etmişti ki! Kafesin yanına gelince bir de ne görsün. Kafesin
dibinde yavru ölmüş “cik cik” diye çırpınan da başka bir kuştu.
Yaşlı kadın mutfak penceresinin tülündeki aralığı
görünce içi kıyıldı. O kuşun yavru kuşun annesi olduğunu düşündü.
Anne kuş “nasıl fark ettiyse?” mutfak penceresindeki
tülün arasından gelip kapısı açık kafese girmişti. Girince her halde yavrusu
ölmüştü veya ölmek üzereydi. Ve anne kuş yavrusunun ölüsü başında “cik cik”
öterek çaresiz çırpınıyordu.
Bu sırada misafirler ve kızları da mutfağa doluştu. Ev
sahibi yaşlı kadının yanından kafese bakıyorlardı. Çocuklar dahil herkes
“suspus” olmuştu. Yaşlı kadın kızlarına “çocukları dışarı çıkarın” dedi.
Çocuklar suçlu gibi annelerinin arkasından sessizce çıkarken misafirleriyle baş
başa kalan yaşlı kadın; torunlarına durumu anlatmak için kafesi orada bırakıp
salona geçti.
Bu sırada kafesteki anne kuş hiç onlara aldırmamış; öyle
yavrunun üzerine eğilip “cikcik” diye ötüyordu. “Kim bilir? Belki yavrusunun
ölümüne ağıt yakıyordu”.
Yaşlı kadın ve misafir kadınlar hiçbir şey söylemese
sanki hepsi kuşun “cikiltisini” ağıt gibi kabul etmiş; çok üzgünlerdi. Yaşlı
kadın salonda annelerinin yanında “suçlu gibi” bekleşen torunlarının çok
üzüldüğünü fark etmişti.
Orada koltuğa oturdu. En yakın torununu yanına çekip
diğer torunlarını da yanına çağırdı. Onlara üzülmemelerini; yavru kuşun cennete
gittiğini falan anlatmaya çalıştı. Herkes üzgündü.
Büyük torun “ne olur anneanne ona bahçede bir mezar
yapalım. Ara sıra ziyaret ederiz” dedi. Diğer çocuklar hiç konuşmuyordu. Yaşlı
kadın misafirlere “çocuklar halkı. Haydin bu yavruyu bir yere götürüp; bir
mezar yapalım. Böylece annesi de gelip yavrusunu ziyaret edebilir” diyerek
kalktı. Çocuklar da “belki kuş cennete gidecek diye” ölümü kabullenmiş gibiydi.
Yaşlı kadın mutfakta kafesi aldı. Anne kuş hiç
kaçmıyordu; sanki öyle yavrusuyla meşguldü. Hep birlik bahçeye indiler. Yavru kuşu buldukları ağacın
biraz ilerisinde duvar dibine bir çukur açtılar. Yaşlı kadın çocuklara “bakın
burası bilinecek bir yer. Mezar için uygun” demişti. Misafir kadın elini yavaşça kafese soktu; anne kuşun
şaşkın bakışları arasında yavru kuşun ölüsünü alıp yaşlı kadına verdi.
Herkes bir tören suskunluğu içindeydi.
Yaşlı kadın yavru kuşun ölüsünü yavaşça çukura koydu.
Eliyle üzerine yavaş yavaş toprak örttü. Sanki mezarmış gibi toprağı yüksekçe
yığdı. “Haydin bakalım dua edelim” dedi. Çocuklarla birlikte dua ediyor gibi
yaptı.
Bu sırada anne kuş hala kafesteydi. Yaşlı kadın eliyle
kuşu kafesten çıkarmayı düşündü. “Şu dala asalım da kendi kafesten uçup gitsin”
dedi; kafesi yüksekçe bir dala asıp “ne olur ne olmaz bir kedi zarar verir diye
bir de kuş ne yapacak diye merak ettikleri için” biraz ileri çekilip
bekleşiyorlardı.
Bu sırada anne kuş kafesin kapısına geldi; bir süre
etrafına bakındı. Sonra uçup yavru kuşun mezarının üzerine konup “cikcik” diye
öttü. Sonra ağaca uçtu; tekrar geri geldi.
Bu geliş gidişler devam ederken yaşlı kadın, misafirler,
kızları, torunları sessizce ağlaşıyordu.
Yaşlı kadın “ana yüreği; yavrusunun ölümüne inanmak
istemediği için bırakıp gidemiyor” deyip usulca, peşinde diğerleri eve yöneldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder