1 Ekim 2016 Cumartesi

AH! BU ABDERALILAR



 İktidarın bilerek sosyal medyaya servis ettiği haberler üzerinden tartışmalar arttıkça aklıma hemen Aderalılar gelir. Çünkü mübareklerin işi gücü tartışmakmış. Tartışmak için konunun ne olduğunun da hiç önemi yokmuş. Örneğin biri paraya hava atıp “tura!” dese orada bunu görenler o paranın ne için havaya atıldığını umursamadan “yazı!” diye bağırır sonrasında para kayıp gitti ve nasıl geldiği bilinmedi diyelim “yazıydı! yok “turaydı!” diye gırtlak gırtalağa gider; neredeyse birbirini boğazlamaya kadar vardırırlarmış işi.

Oradan geçen biri “hey! Siz neyi tartışıyorsunuz?” dese paranın ‘yazı mı?’ yoksa ‘tura mı?’ geldiği üzerine tartıştıklarını söylerler; o kişi “peki! Ne üzerine tuttunuz bahsi?” diye sorunca; o zaman tartışmalarının anlamsızlığını anlayıp tartışanların her biri bir yana gidermiş.


Abderalıları daha iyi tanımak için onların çok bilinen hikayelerinden birini yazacağım. “Siz karar verin” Abderalılara “benziyormuyuz? Benzemiyormuyuz?” Yalnız lütfen ‘bari bu konuda görüş bildirirken tartışmayı uzatmayın. Lütfen."


Önce işe Abdera’yı ve Abderalıları tanıtarak başlayayım.


Abdera Trakya’da MÖ. 500 yılından önce kurulmuş bir şehirmiş. Yani Roma’nın kuruluşundan iki yüz yıl sonra.


Abderalıları tarihte meşhur eden tartışma meraklarının yanında o yıllarda atom üzerinden bilim üreten bilim insanı meşhur Demokratis’in da Abderalı olmasıymış.


Demokratis’in bilim insanı olarak en büyük özelliği dünyayı gezip dolaşıp gözlem yapmak ve o gözlemler üzerinden yeni teoriler üretmekmiş.


Öyle olunca bazen aylarca; hatta birkaç yıl süren seyahate çıkar; sonunda Abdera’ya döner gelirmiş.


Abderalıların ‘her konuda kendileriyle yarıştıklarını düşündükleri’ Atina’ya karşı övündükleri tek kişiymiş Demokratis. Aslında Atina o yıllar felsefede, sanatta, edebiyatta ve tabi politikada çok ileri olduğu için Abdera’yı muhatap bile almazmış; ama siz gelin bunu Abderalılara anlatın. Sakın anlatmaya kalmayın; hayatta kabul etmezlermiş. Çünkü sürekli Atina ile yarış halinde olduklarını sanırlarmış.


Neyse ‘gerçekten’ değer olan Demokratis hemşerileri olduğu için; haklı olarak onunla övünür ve o seyahatten dönünce evinde seyahat anılarını dinlemek için doluşurlarmış; ama ‘memleketin huyu bu!’ Demokratis’i gezip gördüğü yerlerle ilgili dineyip; o yerler hakkında bir şeyler öğrenip bilgilerini artıracaklarına; hiç gitmedikleri o yerler hakkında Demokratis’le saatlerce tartışır “hayır orası öyle değil; şöyle” diye ahkam keserlermiş.


Zavallı Demokratis ne yapsın? Abdera bir kere memleketi bulunmuş. Abderalılar da hemşerileri. Onun için sabırla onları dinler sonunda onlara “haklısınız. Ben yanlış biliyormuşum. O yerler hakkında sizin dedikleriniz doğru sanırım” deyip tartışmaya son verip kurtulurmuş ellerinden.


Abderalılar onun yanından ayrılırken kendi aralarında ‘Demokratis’i nasıl pes ettirdiklerini?’ övünürken bir ara ona haksızlık ettiklerini; çünkü o yerler hiç gitmediklerini kabul ederlermiş.


Yani “can çıkmadan huy çıkmaz örneği...”


Ancak siz bakmayın Demokratis’in yanında onunla tartıştıklarına. Yabancıların;hele Atinalıların yanında onu öve öve bitiremezlermiş.


Bu Abderlıların bir başka özelliği de; devleti bütün yönetenler hep işini safsaklayıp rüşvetle iş yaparmış; ama Abderalılar bundan hiç şilayetçi olmaz “en iyi yönetim bizde” diye iddia bile ederlermiş.


Özellikle mahkemelere mahkeme demeye bin şahit istermiş. Birisi davacı olmaya; yani mahkemeye işi düşmeye görsün. Haklı olduğunu ispatlamak için yaptığı dava masrafları nedeniyle neredeyse donunu satacak hale gelse de davasının bittiğini görmeye ömrü yetmezmiş. Öyle ki! Abdera’da yurttaşlara miras olarak mal mülk değil; babadan dededen kalma sonuçlanmamış davalar düşer; davacı olan “ben vazgeçtim bu davadan” dese de mahkemeler hukukun üstünlüğünü ispat için işin peşini bırakmadığından davacının asla davadan vazgeçmesi kabul edilmezmiş.


Meğer ki! Bu hikayeye konu olan davadaki gibi suç delili olmazsa veya ortadan kaybolursa belki.


Neyse biz hikayemize dönersek; yukarıda “bu hikayeye konu olan dava” diye bir laf yazdım. Onu açayım; yoksa dava benim üstüme yıkılabilir.


Efendim Abdera’nın aslında çağlar boyu anlatıla gelen çok meşhur halleri vardır; ama sanırım en meşhuru “eşeğin gölgesinin kirası davasıdır”. Hikayemize konu olan dava da bu.


Bir gün Abdera’ya bir yabancı tüccar gelir. Abdera’da işini gördükten sonra başka bir şehre gitmek için bir eşek kiralar.


Tüccar eşeğin üstünde eşeğin sahibi yanında yaya yola çıkarlar.


Trakya’nın sıcağını bilen bilir. Mevsim yaz; hava da çok sıcak olduğu halde yola koyulurlar. 


Yolun yarısında sıcaktan bunalıp mola verirler. Ancak etrafta gölgesine sığınacak bir çalı bile yoktur. Eşeği kenara çekerler. Tüccar dinlenmek için eşeğin gölgesine oturur. Bunu gören eşeğin sahibi hemen itiraz eder. “Beyim siz eşeği kiraladınız gölgesini değil. Gölgesi için ayrı kira ödemeniz lazım, yoksa gölgesinden faydalanamazsınız” der.


Tüccar “ben eşeği kiraladığıma göre gölgesinde faydalanmak da benim hakkımdır” diye cevap verir


'Eşeği kiralayan ‘gölgesinden faydalanabilir mi?’ yoksa ‘gölgesi için ayrı kira mı ödemesi lazım?’


Tartışma bu şekilde başlar…


Bir süre eşeğin başında tartışma devam eder. Tüccar “ben sizi yüksek mahkemeye şikayet edeceğim” der. Eşeğin sahibi  “bildiğini yap” der ve ayrıca gölge için kira ödemiyecekse bu yolculuğa devam edemeyeceğini söyler. Birlikte geri dönerler.


(Bu olaydan bu yana çok zaman geçtiği için dönüşte eşeğe kimin bindiği bilinmiyor.)


Tüccar Abdera’ya dönünce söylediği gibi eşeğin sahibinden davacı olur. Konu mahkemeye intikal eder. Mahkeme dava sonuçlana kadar eşeği muhafazaya alır. Her iki taraf da birer ünlü avukat tutar. Konu Abdera’lıların gündemine oturur ve mahkeme olmadığı zamanlar ‘tabi şimdiki gibi tv. olmadığından’ Abderalılar gittiği her yerde bu konuyu tartışmaya başlarlar. Her zaman olduğu gibi o tartışılan mekanlarda bu konunun uzmanı olduklarını söyleyenler “mahkemeyi etkilemek istemem”  diye söze başlayıp davanın olası sonucuyla ilgili görüşlerini söyleyip tartışmaya başlar.


Bu konuda halk da haliyle “eşekçiler” ve “gölgeciler” olarak ikiye ayrılmış olarak oralarda bu tartışmalara ‘gırtlak gırtlağa gidercesine’ tartışmaya koyulur.


Uzatmayayım bu konu günlerce hararetle tartışılır. Sonunda Mahkeme toplanır. Hakim tatbikat için eşeğin getirilmesini ister. Ancak herkes gibi eşeğin teslim edildiği bakıcı da bu tartışmaya kendini kaptırdığı için eşeğe yem ve su vermeyi unutmuştur. Öyle olunca zavallı eşek çoktan nalları dikmiştir.


Eşeğin bakıcısı gelip eşeğin öldüğünü söyleyince mahkeme ortada herhangi bir delil kalmadığı için davayı düşürür.


Her zaman olduğu gibi bu dava ile yapılan tartışmalar bir anda sona erer. Ve halk kendine tartışacak başka bir konu bulur ve onu tartışmaya başlar.  


2 yorum:

  1. Demek ki, günümüze kadar gelen de bu “eşekçiler” ve “gölgeciler” tartışması imiş.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba; Abdera'ya yılanlar basınca Abderalılar dünyaya dağılmışlar. En fazla Anadolu'ya göç ettikleri söylenir. Bu tartışma alışkanlığımız biraz da bundan sanırım.))

    YanıtlaSil