Hastalıktan yenice kalkmıştı.
Sabahleyin herkesin işinde kaydında olduğunu görünce; usulca evden çıkmış,
kahveye gidiyordu.
Baktı karşıda evinin önünde
arkadaşı yere çömelmiş ‘kafası yerde’ eline bir şey almış yeri çiziktiriyordu.
Meraklandı; o tarafa yöneldi. Az yaklaşınca “hayırdır gocaman?” dedi.
Arkadaşı onu duymamıştı. Elinde
küçük bir taş vardı. Onunla toprağı karalamaya devam ediyordu.
Yanına vardı. “Hayırdır gocaman;
bi derdin mi var?” dedi. Arkadaşı başını kaldırmadan “gocalmış” dedi. O öyle
deyince daha da meraklanmıştı. “Kim gocalmış la?” dedi. Arkadaşı elindeki taşı
yere vurdu; başını kaldırdı “benim köpek” dedi.
O “Eee! Nolmuş gocalmışsa?”
dedi. Arkadaşı “benim oğlan onu daşla goladı” dedi. Arkadaşı öyle deyince
şaşırmıştı “neye laa? Neye goladı köpeğe?” dedi.
Arkadaşının yine kafası
önündeydi. Elindeki taşla yere bir daire çizdi “yetivesin bakdımız. Sikdirsin
gitsin. Accık garnını gırlada doyursun dedi” deyip çizdiği dairenin içine taşla
bir nokta koydu.
Arkadaşı öyle deyince o
‘tingidek düşmüştü’.
Çünkü ‘ne kadar görmezden gelse
de’ evde eski itibarı kalmadığını farkediyordu. Oğlu, gelini, öteki çocukları
ve torunları ‘sanki’ “ölse de şundan kurtulsak” der gibi bakıyorlardı ona.
Bunlar aklına gelince arkadaşını
‘niye öyle dertlendiğini?’ anlamıştı.
Sessizce onun yanında çömeldi;
yerden elinde aldığı taşla yeri çiziktirmeye başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder