31 Ekim 2016 Pazartesi

GURBET KUŞLARI


                                                        sakarya ölen fındık işçileri ile ilgili görsel sonucu

  • Radikal'deki habere göre Isparta'nın Yalvaç ilçesi yakınlarında mevsimlik tarım işçilerini taşıyan minibüs şarampla yuvarlanmış. İlk belirlemelere göre on beş kişi ölmüş otuz kişi yaralıymış. Haberi merak eden Radikal'den ayrıntısını öğrenebilir.
  •  
  • Benim aklıma takılan soru; bir minibüste salkım saçak doluşup 'sabahın essalatında' yolculuk yapan bu insanların kim ne kadar farkındadır?
  •  
  • Çünkü böyle trafik kaza haberleri 'eğer çok cana mal olmuşsa' bir iki gün haber olur sonra unutulup giderler. Yoksa farkına bile varılmaz bunların.
  •  
  • Bu insanları kim ne kadar tanır bimiyorum; ama eminim haberi okuyan herkes bir acıma hissine kapılmıştır.
  •  
  • Ama eminim hiç kimsenin "sabah sabah o minibüste  o kadar kişinin ne işleri vardı?" diye sormak akıllarına gelmemiştir.

  • Haberi okuyan veya ekranda görenler bir acıma hissine kapılsa da; kimse, madalyonun arka yüzü 'mevsimlik tarım işçilerinin' benim bir öykümde 'gurbet kuşları' başlığıyla anlattığım o yaşamların gerçeğinin farkında değildir.
  •  
  • O ölen insanların sabah hangi düşlerle o minibüse bindiğini? Bindiklerinde yüz ifadelerini, birbirlerine ilk söyledikleri sözlerin ne olduğunu, her gün 'sabahın esselatında' yollara düşen o insanların hangi kaygıları olduğunu? O minibüslere sadece bugün mü? Yoksa bir mevsim mi? Yoksa çalışamaz duruma gelinceye kadar ömür boyu mu bindiği? gerçeğini bilmez. Bunu hiç düşünmez bile.
  •  
  • Çünkü bu haberi okuyanlar için bu bir trafik kazası 'çok feci bir kazadır'. Herkesin ortak temennisi 'Allah kimsenin başına böyle acılar vermesin' olur. Madalyonun öteki yüzü onları hiç ilgilendirmez.
  •  
  • Oysa madalyonun öteki yüzünde milyonlarla ifade edilen farklı etnik kimlik ve inançtaki Türkiye insanın gerçeği vardır.
  •  
  • Hani İstatistik Kurumu arada bir işsizlik rakamını yüzde on civarında açıklar, gerçekler biraz zorlayınca yüzde on iki, on üçe çıkartmak zorunda kalır ya; siz ona inanmayın hiç.
  •  
  • Çünkü istatistik kurumunun verilerinde bu insanlar yoktur. Yani kayıtlara ne işçi, ne de işsiz diye geçmezler.
  •  
  • Çünkü onlar sisteminin yok kabul ettiği insanlardır. Onların var olduğu yalnızca seçimden seçime ve o sıra kömür makarna dağıtıp oylarını almak için hatırlanırlar o kadar.
  •  
  • Onlar ama her gün taşınsınlar, ama uzak yerlere iki üç aylık taşınsınlar; hepsinin kaygısı yaşamlarını sürdürebilecekleri üç beş kuruşun peşindedirler. Yani 'sosyal güvence veya emeklilik' onların düşlerinde pek yer almaz.
  •  
  • Ölmeyecek kadar bir yaşam olanağı bulmuşlarsa en mutlu insanlardır onlar.
  •  
  •  
  • Farklı etnik kimlikteki ve inançtaki insanlar aynı kaygıyla oradan oraya taşınsa da en fazla göçü Güney Anadolu ve Doğu Anadolu verir.
  •  
  • Diğer bölgelerde kırsal kesimlerde de bu göç eskiden çok vardı.
  •  
  • O yıllar borçlanmalar, düğün dernek hesapları mevsimlik işçilik dönüşüne göre ayarlanırdı.
  •  
  • Bizim oralarda bu mevsimlik işçiliğin adı "aşşaya gitmek" diye tanımlanırdı. "Aşşadan" kasdedilen Aydın, Söke tarafında pamuk işçiliği.
  •  
  • Sonraları bizim oralarda daha uzak göçler "Alamancı göçleri" başlayınca bu mevsimlik işçi göçlerinin pek sözü edilmez oldu.
  •  
  • Atmışlardan sonra özellikle bütün Anadolu "Alamancı göçüne" katıldıysa da mevsimlik veya bugün trafik kazası geçiren işçiler gibi günü birlik göçler hiç eksilmedi.
  •  
  • Daha önceleri kamyon kasalarında veya traktör romörklerinde bu işçi taşımacılığı çok olurdu. Her şey gibi ulaşım da "moderenleşince" ulaşım kervanına minibüsler de katıldı.
  •  
  • Ama ister kamyon kasalarında, ister traktör romörklerinde, ister minibüslerde olsun yolcular hep üst üste balık istifi olur.
  •  
  • Tıpkı bugün en fazla on beş yirmi yolcu taşıma kapasiteli minibüste ölü yaralı eeliye yakın sayıda insan taşındığı gibi
  •  
  • Buradan da anlaşılacağı üzere oradan oraya taşımacılıkları da dahil çok farklı yaşamları vardır o insanların.
  •  
  • Bir kere hemen her yerde sabahın en geç üçünde dördünde ayaklanılır. hazırlık falan denirken dört civarında yola çıkılır. Ve çalışılacak yerde en geç altıda iş başı yapılır.
  •  
  • Eğer tütün, kekik işçiliğiyse saat beşte iş başı yapılması gerekir.
  •  
  • Sabahın ayazında ve çiğde girilen tarlalarda titreyek gün doğumuna kadar çalışılır. Arada bir mola sonra devam tabi.
  •  
  • Çok genç yaşta ana baba olur bu insanlar. Ve çok genç yaşta onulmaz hastalıkların pençesinde tükenip giderler.
  •  
  • Hastane koridorlarını iyi gözlemişseniz eğer; bu gurbet kuşlarının oralarda hep çoğunluğu oluşturduğunu görürsünüz.
  •  
  • Onları diğer hastalardan fark ettirense; bir köşede sep sessiz kaderine razı oturuşları, 'sorulduğunda' çok yaşlı görünümlerine rağmen çok genç olduklarını başta romatizma olmak üzere o yaşantının bütün illetlerini taşıyan hastalıklardan muzdarip olduğunu öğrenirsiniz.
  •  
  • Bunları anlatırken bile çok şikayetçi değillerdir. Çünkü onlar daha doğarken çoğunlukla o yaşamı kabullenmiş gibidirler
  •  
  • Böylece yaşamları "bir varmış, bir yokmuş" biçiminde hep yenilerini içine alıp değirmen gibi daha öncekileri öğüterek devam edip gider.
  •  
  • Ne devlet ne de toplumun geri kalanı hiç tanımadan onları, istatistik kayıtlarına bile doğru dürüst girmeden; aynı hayatları dededen, nineden miras olarak devir alıp çocuklarına ve torunlarına devrederek aynı hayatı 'bir sinema filminin sürekli tekrarı gibi' biteviye yaşarlar.
  •  
  • Ta ki 'bu sabah olduğu gibi' arada bir trafik kazalarında 'o da eğer ölümler fazla ise' gazete ve televizyonlara 'son dakika' spotlarıyla haber olurlar sonra da kendi kaygıları tasaları içinde unutulup giderler.
  •  
  • Isparta yolunda trafik kazası geçirip on altısı ölen otuzu da yaralı olan hayatlar işte böyle hayatardır.
  •  
  • Haberi okuyunca 'hemen hemen bütün' öykülerime konu olan o sıradan insanları kısaca size tanıtmak istedim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder