- Radikal'deki habere göre Isparta'nın Yalvaç ilçesi yakınlarında mevsimlik tarım işçilerini taşıyan minibüs şarampla yuvarlanmış. İlk belirlemelere göre on beş kişi ölmüş otuz kişi yaralıymış. Haberi merak eden Radikal'den ayrıntısını öğrenebilir.
- Benim aklıma takılan soru; bir minibüste salkım saçak doluşup 'sabahın essalatında' yolculuk yapan bu insanların kim ne kadar farkındadır?
- Çünkü böyle trafik kaza haberleri 'eğer çok cana mal olmuşsa' bir iki gün haber olur sonra unutulup giderler. Yoksa farkına bile varılmaz bunların.
- Bu insanları kim ne kadar tanır bimiyorum; ama eminim haberi okuyan herkes bir acıma hissine kapılmıştır.
- Ama eminim hiç kimsenin "sabah sabah o minibüste o kadar kişinin ne işleri vardı?" diye sormak akıllarına gelmemiştir.
- Haberi okuyan veya ekranda görenler bir acıma hissine kapılsa da; kimse, madalyonun arka yüzü 'mevsimlik tarım işçilerinin' benim bir öykümde 'gurbet kuşları' başlığıyla anlattığım o yaşamların gerçeğinin farkında değildir.
- O ölen insanların sabah hangi düşlerle o minibüse bindiğini? Bindiklerinde yüz ifadelerini, birbirlerine ilk söyledikleri sözlerin ne olduğunu, her gün 'sabahın esselatında' yollara düşen o insanların hangi kaygıları olduğunu? O minibüslere sadece bugün mü? Yoksa bir mevsim mi? Yoksa çalışamaz duruma gelinceye kadar ömür boyu mu bindiği? gerçeğini bilmez. Bunu hiç düşünmez bile.
- Çünkü bu haberi okuyanlar için bu bir trafik kazası 'çok feci bir kazadır'. Herkesin ortak temennisi 'Allah kimsenin başına böyle acılar vermesin' olur. Madalyonun öteki yüzü onları hiç ilgilendirmez.
- Oysa madalyonun öteki yüzünde milyonlarla ifade edilen farklı etnik kimlik ve inançtaki Türkiye insanın gerçeği vardır.
- Hani İstatistik Kurumu arada bir işsizlik rakamını yüzde on civarında açıklar, gerçekler biraz zorlayınca yüzde on iki, on üçe çıkartmak zorunda kalır ya; siz ona inanmayın hiç.
- Çünkü istatistik kurumunun verilerinde bu insanlar yoktur. Yani kayıtlara ne işçi, ne de işsiz diye geçmezler.
- Çünkü onlar sisteminin yok kabul ettiği insanlardır. Onların var olduğu yalnızca seçimden seçime ve o sıra kömür makarna dağıtıp oylarını almak için hatırlanırlar o kadar.
- Onlar ama her gün taşınsınlar, ama uzak yerlere iki üç aylık taşınsınlar; hepsinin kaygısı yaşamlarını sürdürebilecekleri üç beş kuruşun peşindedirler. Yani 'sosyal güvence veya emeklilik' onların düşlerinde pek yer almaz.
- Ölmeyecek kadar bir yaşam olanağı bulmuşlarsa en mutlu insanlardır onlar.
- Farklı etnik kimlikteki ve inançtaki insanlar aynı kaygıyla oradan oraya taşınsa da en fazla göçü Güney Anadolu ve Doğu Anadolu verir.
- Diğer bölgelerde kırsal kesimlerde de bu göç eskiden çok vardı.
- O yıllar borçlanmalar, düğün dernek hesapları mevsimlik işçilik dönüşüne göre ayarlanırdı.
- Bizim oralarda bu mevsimlik işçiliğin adı "aşşaya gitmek" diye tanımlanırdı. "Aşşadan" kasdedilen Aydın, Söke tarafında pamuk işçiliği.
- Sonraları bizim oralarda daha uzak göçler "Alamancı göçleri" başlayınca bu mevsimlik işçi göçlerinin pek sözü edilmez oldu.
- Atmışlardan sonra özellikle bütün Anadolu "Alamancı göçüne" katıldıysa da mevsimlik veya bugün trafik kazası geçiren işçiler gibi günü birlik göçler hiç eksilmedi.
- Daha önceleri kamyon kasalarında veya traktör romörklerinde bu işçi taşımacılığı çok olurdu. Her şey gibi ulaşım da "moderenleşince" ulaşım kervanına minibüsler de katıldı.
- Ama ister kamyon kasalarında, ister traktör romörklerinde, ister minibüslerde olsun yolcular hep üst üste balık istifi olur.
- Tıpkı bugün en fazla on beş yirmi yolcu taşıma kapasiteli minibüste ölü yaralı eeliye yakın sayıda insan taşındığı gibi
- Buradan da anlaşılacağı üzere oradan oraya taşımacılıkları da dahil çok farklı yaşamları vardır o insanların.
- Bir kere hemen her yerde sabahın en geç üçünde dördünde ayaklanılır. hazırlık falan denirken dört civarında yola çıkılır. Ve çalışılacak yerde en geç altıda iş başı yapılır.
- Eğer tütün, kekik işçiliğiyse saat beşte iş başı yapılması gerekir.
- Sabahın ayazında ve çiğde girilen tarlalarda titreyek gün doğumuna kadar çalışılır. Arada bir mola sonra devam tabi.
- Çok genç yaşta ana baba olur bu insanlar. Ve çok genç yaşta onulmaz hastalıkların pençesinde tükenip giderler.
- Hastane koridorlarını iyi gözlemişseniz eğer; bu gurbet kuşlarının oralarda hep çoğunluğu oluşturduğunu görürsünüz.
- Onları diğer hastalardan fark ettirense; bir köşede sep sessiz kaderine razı oturuşları, 'sorulduğunda' çok yaşlı görünümlerine rağmen çok genç olduklarını başta romatizma olmak üzere o yaşantının bütün illetlerini taşıyan hastalıklardan muzdarip olduğunu öğrenirsiniz.
- Bunları anlatırken bile çok şikayetçi değillerdir. Çünkü onlar daha doğarken çoğunlukla o yaşamı kabullenmiş gibidirler
- Böylece yaşamları "bir varmış, bir yokmuş" biçiminde hep yenilerini içine alıp değirmen gibi daha öncekileri öğüterek devam edip gider.
- Ne devlet ne de toplumun geri kalanı hiç tanımadan onları, istatistik kayıtlarına bile doğru dürüst girmeden; aynı hayatları dededen, nineden miras olarak devir alıp çocuklarına ve torunlarına devrederek aynı hayatı 'bir sinema filminin sürekli tekrarı gibi' biteviye yaşarlar.
- Ta ki 'bu sabah olduğu gibi' arada bir trafik kazalarında 'o da eğer ölümler fazla ise' gazete ve televizyonlara 'son dakika' spotlarıyla haber olurlar sonra da kendi kaygıları tasaları içinde unutulup giderler.
- Isparta yolunda trafik kazası geçirip on altısı ölen otuzu da yaralı olan hayatlar işte böyle hayatardır.
- Haberi okuyunca 'hemen hemen bütün' öykülerime konu olan o sıradan insanları kısaca size tanıtmak istedim.
31 Ekim 2016 Pazartesi
GURBET KUŞLARI
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder