Aslında yazıma "dar filmli siyah beyaz sinema
günleri" başlığını atmam daha doğru olurdu. Çünkü benim içinde yaşayarak
yakından tanık olduğum o günler dar filmli sinema günleriydi ve benim için ‘toplumsal
aydınlanmaya katkıları nedeniyle’ önemli günlerdi.
9 Ekim 2016 Pazar
SİYAH BEYAZ SİNEMLI GÜNLER
'Yazlık ve Kışlık sinemalar'
Bu konuyu anlaşılır şekilde anlatmak elbet benim
boyumu aşar. Ben burada yaşı kırkı geçenlerin yakından görüp bildiği; sosyal
hayatımızın ‘bana göre önemli bir sürecini’ kendi yaşamımdan örnekleyerek bir
yerde anmaya çalışacağım.
Bana göre Anadolu kültürünün haritası bu
süreçle belirginleşti. Halk "bugün nasıl yaşıyor? Neye nasıl
bakıyor?" gibi soruların cevabı o günlere doğru bakışta gizlidir.
Vizontele diye bir film ortaya çıktı. Herkes gülüştü.
Güldürmesine bakıp çok beğenildiği anlaşıldı.
Zaten aydınlanmamış toplumların kaderi budur. Tıpkı
şakırken avlanan keklik gibi gülüşe gülüşe yaşamlarının cehennemi içinde
kaybolup giderler.
Öykülerle yolculukta anlattığım Kuruçeşmede'ki
yükselen işçi eylemleri sırasında halkın ve insanların bu olaylar içinde aldığı
rol ve yaşam biçimlerinin öyküsü şehirleşmeye çalışan Anadolu insanın başta
İstanbul olmak üzere o şehirlerde nasıl dışlandığını anlatan hikayelerdi siyah
beyaz sinemanın ilk senaryoları.
Anadolu'ya akan o filmler siyah beyaz perdeye
yansırken Anadolu insanın yaşamında da bir şekillenme ve farklılaşma yaratıyor;
onların kendi yaşamları dışındaki dünyayla tanışmalarını ve böylece kendilerini
fark etmelerini sağlıyordu.
Onun için ben o sinema günlerinin ve beyaz perdeye
yansıyan filmlerin Anadolu insanının yaşamının şekillenmesine önemli katkı
sağladığını düşünürüm.
Neyse; diyeceğim o sinemalı yılları yaşı yetenler
bilir. Sanırım herkesin o süreçte bir şekilde yaşamında iz bırakan
yaşanmışlıkları vardır. Çünkü o yıllar şehir ve kasabalarda hatta büyücek
köylere kadar sinemalar vardı. Sinemalar toplumun belli başlı eğlence mekanı
olmasının yanında onların birbirine karşı sosyalleştikleri alanlardı.
Ben hem yaşım hem de şansım gereği o sinemalarla çok
küçükken tanıştım.
Dedem ilçemizde 1940-1950 arası belediye başkanlığı
yaptığı sırada belediye başkanlığının son yılında ilçeye bir han yaptırıyor. Bu
han bilgisini de "Gara Onbaşı" adını kazandığı Sarayköy ovasındaki
AKKÖY'deki Jandarma komutanlığı sırasında Sarayköy ve civarını gözleyerek
öğrenmiş.
Onun karakol komutanlığı yaptığı yıl 1924 yılı.
Savaştan hemen sonra kurulan hükümetin ülkedeki karakollarda görev verecek
subay kalmamış. Kurtuluş Savaşı sürecinde pek çok subay şehit olmuş
veya görev yapamayacak şekilde yaralanmış. Öyle olunca askerde zeki, becerikli
erleri onbaşı unvanı vererek köy karakollarına komutan olarak atamışlar.
Dedem de o şekilde atandığı Akköy'de yaklaşık dört
yıllık karakol komutanlığı yapmış. O sıra görüp aşık olduğu 'Sarı Atiye' diye
ünlü anneannemle evlenip ovaya yerleşmiş. Han ve sinema fikri o yıllar aklında
oluşmuş ve belediye başkanlığının sonuna doğru 1950 yılında yaptırdığı hanın
bahçesine sinema düzeni kurmuş, ayrıca hanın önüne yaptırdığı büyük kahvenin
içinde de bir sahne, sahnenin arkasında oyuncular için soyunma ve kulis odası
olarak kullanılacak bölümler yaptırmış.
Yıl 1950; ilçem hem sinemaya hem de seyyar tiyatrolar
için bir yere kavuşmuş. O yıllar çevre ilçelerde bırakın böyle
tiyatro sahneli kahveyi sinema bile yabancı onlara. Bizim orada da tiyatroya o
sıralar "teytura" deniyor ve gelenler de çalgıcı türkücü biliniyor.
Ama öyle de olsa küt bir sanat anlayışı oluşuyor.
Bunun öyle olduğu o yıllar yapılan seyyar sinema
faaliyetleri sırasında anlaşılıyor. O sürecin içinde yer alan iki dayımla o
yıllarla ilgili konuşmayı sözleşmiştim. Ama geçtiğimiz yıl görüşemeden peş peşe
vefat edince onların yaşadıklarından yola çıkarak ‘Sinema Günlerini’ hikaye
etme düşüncem suya düştü.
Ama ben yine de kendi bildiklerimden yola çıkıp görüp
bildiklerimden yararlanarak o süreci bir şekilde hikayesini yazacağım. Çünkü o
süreç benim toplumsal aydınlanmayla ilgili çok önemsediğim bir süreçti.
Örneğin bizim ilçedeki kültürel yapının farklılığının
ve aydınlanmaya yatkınlığının ve en önemlisi laik toplum yapısını içine
sindirmesinin o sinema günlerinin aydınlığında oluştuğunu düşünüyorum. Bunu
sinemanın yaşamlarına benim ilçemden çok sonra girmiş yerleşim yerlerindeki
yaşamları gözleyerek far edebiliyorum.
Yalnız oralarda değil bütün ülke genelinde siyah beyaz
sinemanın yarattığı etki doğru gözlenirse bu fark edilebilir. Benim burada
yazacağım böyle geniş bir değerlendirmenin analizi değil kuşkusuz. Daha doğrusu
sosyologların ilgi alanına giren bir sosyal konu bu…
Neyse; bu derin bilgi kulvarından çıkarsam diyeceğim;
"sinemanın özellikle dar film oynatan küçük kasaba sinemalarının ve
köylere kadar uzanan seyyar sinemalardan birinin yolculuğunun kısa öyküsünü
anlatmaya çalışacağım.
Bizim ilçede aklımda kalan koca Çınar ağacının hemen
yanında hana açılan koca iki kanatlı bir kapı; o kapının hemen soluna
düşen yerde bahsettiğim içinde tiyatro düzeneği olan büyük kahveydi.
O yıllar çok küçüktüm; ama dedemin evinden ahırlara
bağlı eşek ve öküz bağırtıları arasında hanın bahçesindeki beyaz sahneye düşen
siyah beyaz sinema görüntüleri hala hatırımdaydı. O sıra oynayan sanırım Sezer
Sezin'in başrolü oynadığı vurun kahpeye filmi beyaz perdede oynuyordu. Arada
bir seyircilerden yuh ve alkış sesleri yükseliyordu.
Tabi çocuk halimle kimin neye yuh çok çekip neye
ağladığını bilmeden alkış seslerini duyunca benim de alkışladığımı; o sıra
çakır keyif olan dedemin bana bir aferin çekip önündeki mezelerden çatala
batırıp bana uzattığı aklımda kalmış.
O Han sinema ve yanındaki kahve yıllarında çok küçük
olduğum için hatırladıklarım bölük pörçük olsa da siyah beyaz filmlerin hepsini
para ödemeden seyretme şansına sahip olduğumdan sinema yıllarını tamamını
yakında gözleme olanağı buldum.
O yıllardan yine hatırımda kalan huni şeklinde çinko
bir borudan ilçenin her yerine dolaşıp o gün oynanan film hakkında bilgi
verilirdi. Bunu daha çok en küçük dayım yapardı. Yanında da beleş sinemaya
girme umudu taşıyanlar ve bir iki arkadaşı olurdu. Ben de çocuktum; ama
katılırdım onlara. En çok dayımın o koni halindeki borudan çıkardığı aslan gibi
böğüren sesiydi. Böyle milletin dikkatini çekeceğini umardı. Ama aslında boşa
çabaydı bu. Çünkü milletin gidip topluca gülüp eğleneceği sinemada ne oynadığı
çok umurlarında değildi ki; onlar için sinemaya gitmek yetiyordu.
Ama filmin adını bilseler de yine borudan ünlenen sese
dikkat verirlerdi. Burudan yükselen "dikkat dikkat bu akşam sinemada falan
film oynuyor. Baş rollerinde" deyip sayılırdı oyuncular. Kimler yoktu ki
Sezer Sezinler, Aziz Basmacılar, Danyal Top Atanlar, Ahmet Tarık Tekçeler
Necdet Tosunlar Ayhan Işık ve diğer jönlerin adları peşi sıra teker teker
sayılırdı. Bu sırada balkona çıkan kızlar öğrendikleri isimleri tam duyamayan
kızlara fısıldar hep birlikte sinemada buluşmayı sözleşirdi.
O yıllar sinemada kadınların seyirci olması hiç
yadsınmazdı.
Film başlayınca herkes gözünü pür dikkat sahneye
çekerdi. Bu sırada aralarda dolaşan çocuğun tıngırdattığı meşrubat şişesi veya
ay çekirdeği satarak dolaşması kimseyi rahatsız etmezdi. Çünkü gözler perdede
geçen sahnelerdeydi. Kötü oyuncunun
çıkardığı oyun için 'özellikle balkonda oturan kadınlardan'"pis,
sıtıratsız" gibi tepkiler yükselirken erkek izleyicilerden küfürle karışık
"yuh" sesleri yükselirdi. Yine başrolde genelde kurtarıcı, kahraman
olan oyuncunun sahnede gözüküp kötü adamı alt etmesi "yaşa" sesleri
arasında alkışlarla desteklenirdi.
Oralarda başlayan ilçemizdeki sinema serüveni seyyar sinemacılıkla
köylere ve çevre ilçelere taşındı; oralarda hoş anılarla bu sinema yolculuğu
epey süre devam etti.
Aslında o yılları o hoş öyküleriyle uzun uzun hikaye
etmeyi çok istiyordum. O sürecin içinde yaşayan iki dayımla onların
anlatılarından yola çıkarak hoş bir hikaye dizisi oluşturmayı amaçlamıştım; ama
onlarla bu düşüncemle ilgili buluşamadan her iki dayım da peş peşe vefat edince
o düşüncem suya düştü.
O yılları konuşacağım büyük dayım 2014 8 Eylül’ünde
vefatının yıl dönümünde onu da anmak için bu hikayeyi paylaştım. Umarım kendi
belleğimdeki bilgilerle o süreci bir şekilde hikaye etmeyi başarırım.
Bu düşünceyle sevgili dayılarımı sevgi ve rahmetle
anıyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder