12 Ekim 2016 Çarşamba

GURBET KUŞLARI


Merhaba; ekranda haberleri dinleyip, izliyordum haberi okuyan spiker "gurbet kuşlarının sezonu açıldı" dedi.

"Gurbet kuşları" diye kastettiği mevsimlik tarım işçileri.

"Gurbet" sözcüğü başka dünyaları bilmem;  Anadolu'da yaşayan insanlar için çok anlam taşır.

Eskiden "kapının ardı" gurbetmiş. Bir dağ öteye gelin gidenler için "gurbete gitti" diye ardından ağıtlar düzülürmüş. Osmanlı zamanında dağın ardındaki köyden evlenenler askerlik yapmazmış.

Bunu bilen bazı kurnazlar askerlikten kurtulmak için dağın ardından evlenecek kız ararmış; ama kolay bulamazmış. Çünkü hiç bir ana "canı olan kızını gurbete salmak" istemezmiş.

Tabi bunların hep ayrı öyküleri var. Şimdi yeri geldi değindim. Yoksa çıktığım öykü yolculuğunda bunlardan yazarım hep.

Çalışma Bakanlığının verdiği bilgilere göre sekiz yüz bin gurbet işçisi varmış. Ben resmi rakamlara inanmam. Genelde sallama olur. Benim kişisel gözlemim bir kaç milyon gurbet kuşumuz var.

Bir de bunlardan ayrı günübirlik sabahın üçünde dördünde kalkıp çevre ilçelere tarım işçiliğine gidenler var.

"Her gün gece üçte kalkmak" "kolay mı? Zor mu?" varın siz düşünün.

Televizyonda bunlar için 'Gurbet Tarlaları" adlı bir dizi hazırlanacakmış. “Neyin ne kadar farkına varacaklar? Gerçeği ne düzeyde anlatacaklar?” izleyip göreceğiz.

Neyse benim konum onlar değil. Benim burada yazacağım kendi bildiğim "Gurbetçi" tarım işçilerinden aklımda kalan bir anekdot.

Bizim oralarda da eskiden bu mevsimde "aşşaya" göç başlardı.

"Aşşaya göç" diye kast edilen Aydın Söke tarafıydı.

Oraya gidilir; daha çok pamukta, bağ bahçe işinde bütün mevsim çalışılır. O kazançla köylere dönülür; düğün dernek o zaman tutulurdu.

O yıllar tekstil yok. manifaturacılar var. Düğün dernek için onlardan alınan kumaşların diğer öteberinin borçlarının ödemesi aşşadan dönüşe göre ayarlanırdı.

'Aşşada' geçen üç beş ayın acı tatlı öyküleri bütün kış evlerde kadınlar arasında kahvelerde erkekler arasında muhabbet konusu olurdu.

O sıralar “ne 'ayıp' şeyler olurdu?”  bir bilseniz.

Kız kendini belki ilk kez sevdiğine orada öptürür, erkek de sevdiği kızın elini ilk kez o sıralarda tutar; ama bu ilk anlar bile öylesine süslenerek anlatılırdı ki?

Bizim orada bir de "mancar zamanı" vardı.

"Mancar zamanı" pancar hasat zamanına denirdi.

Pancar hasadı bitip fabrikaya teslim edilip paraların alındığı zaman da düğün dernek zamanıydı.

Köylüler borçlanmaları ya "aşşadan dönüşe" ya da "mancar zamanına" göre yapardı.

Bu işin yalanı da olmazdı. Çünkü tüccar kimin sürekli "aşşaya gittiğini" kimin "mancar ekdiğini" bilir borçlanmayı ona göre kabul ederdi.

Bizim orada bir de veresiye ödemeler aybaşından aybaşına yapılırdı. Aybaşına veresiye verilenler de memur ve maaşlı çalışan işçilerdi.

Yani veresiye bir şey almanın kuralları bunlardı.

Tabi bazı kurnazlar arada kaynayıp veresiye alışveriş etmek ister; ama genellikle yakalanırdı.

Bunu yazınca aklıma Berber Baki'nin cam alışı geldi.

Berber Baki o sıra henüz berber değil. Yeni dükkan açacak. Dükkanın iki camı da kırık. Mal sahibi dükkanı kiraya verirken "camlarını sen dakdırırsın, çünkü benim param yok" demiş.

Berber Baki'nin parası camlar için yetmeyecekmiş. Ne yapsın? Kasabada tek cam satan Osman çavuş var; ona yanındaki parayı verip kalanını "aybaşında veririm" demeyi düşünmüş. Çünkü onun babasının adı da Osman'mış. Osman Çavuşun da bunu bildiğini biliyormuş. “Belki babamın hatırına aybaşına veresiye verir” umudunda cam almak için gitmiş; camın ölçüsünü verip kesmesini istemiş ve parasının birazını hemen kalanını aybaşında vereceğini söylemiş.

Osman Çavuş gözlüğünün üstünden "dayım sen mancar ekmedin, aşşaya da gidmeyon. Ozman cam parasının galanını aybaşında nası vercen?" demiş.

Berber Baki Osman çavuşun bu sorusuyla şaşırıp 'ık mık' edip kabul edilir bir cevap ararken Osman çavuş gözlüğünün üzerinden gözlerini kısarak bakmış; "Osman'ın oğlan sen nerde memursun be?" dedikten sonra Berber Baki'nin şaşkın bakışları arasında yerine otururken "geç dayım geç. Sen gandırcek başka enayi bulumadın mı" demiş.

Berber Baki gülerek bunu anlatırken “velhasıl gandıramadım Osman dayıyı. Gittim galanını birinden borç aldım; öyle kestirdim camları. Mübarek adam cin gibi kimin ne ektiğini? Ne diktiğini biliyor valla” demişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder